Paylaş
Neden yükseliyor sorusu, dar açıyla kısa vadede tanık olduğumuz gelişmelerle açıklanabilir. Ancak benim yanıtım; içeride 2009 sonrasının hatalı ekonomi politikalarının enkazından yükseliyor oluşu. Kur semptom ise nedeni de yapısal nitelik kazanan sorunlarla farklı bir küresel konjonktürde artık idare edemiyor oluşumuzdur. Yapısal sorunlar, kur yükselişine yataklık ediyor.
Seçim sonrası koalisyon olasılıklarının daralması, yeniden seçim olasılığının yükselmesi, Suruç katliamı ve devamındaki süreçte politik gerilimin yumuşatılması yerine yükseltilmesi, emniyet görevlilerine saldırılar ve Kilis’teki çatışma bu 11 kuruşluk yükselişin kısa vadeli nedenlerinden. Tabii bir de bu gevşek zemin üzerinde yönetim zaaflarını da unutmamak gerekiyor. Perşembe akşamüzeri silahlı kuvvetlerin ‘angajman kuralları’ gereğince sınır aşmayan bir çatışmaya girmesi, kimi kesimlerce ‘Suriye’ye girdik’ diye yansıtılınca daha ivmeli biçimde döviz kuru yükseliverdi.
Ama asıl gerekçe; Türkiye’nin ‘halı altına süpürülen’ sorunları ve hikâyesinin kalmamış olması. Tüm arızi gerekçeler, yapısal nedenlerin üzerinde yükseliyor; kırılgan ekonomiye önlem alınmamış olması ve küresel tablonun da bunu şiddetlendiren bir yöne doğru ilerlemesi.
Küresel ibre, ABD’deki faiz artırımının çok yakın bir zamanda geleceğini söylüyor. Bu, artık ABD Merkez Bankası Başkanı Janet Yellen tarafından seslendiriliyor. Çin’deki gelişmeler, küresel finansal istikrar için epeyce kırılgan bir tablo sergiliyor. Çin’de potansiyel bir çöküş bir süredir küresel risk olarak dile getiriliyor. Borsa düşüşlerine karşı hükümetin aldığı önlemler işe yaramadığı gibi, işi bozan tarafını da oluşturuyor.
2009 sonrasının gelişmiş ülkelerdeki para politikalarının ve tüm bunların getirdiği bir zayıflık var. O da mali piyasalardaki likidite sorunu. Geçmişte fiyat hareketlerini kısa vadede dengeleyecek ölçekte bir likidite söz konusu iken, şimdi sert fay kırıklarına neden olabilen bir likidite kuruluğu var. Bu da aniden ortaya çıkabilen zincirleme paniklere yol açabiliyor.
Döviz girişi azalıyor
BIS’in dün açıklanan birinci çeyrek raporuna göre; BIS’e rapor eden bankaların gelişen ülkelerden alacakları ilk çeyrekte 50 milyar dolar azalmış. Aldıkları kredilerin yıllık büyüme oranı ise yüzde 1’in altına düşmüş. Yani bu ülkeler daha az fon alabilmişler.
Neredeyse iki yıldır bu küresel ekonomik gelişmeler ve kaygılar, bize içeride önlem alma ve politika geliştirme konusunda yeterince sinyal vermişti. Ancak seyredildi. Hatta tersini denedik.
Basit örnek; bu kadar kırılgan bir tablonun içinde, Ocak ayı içinde Merkez Bankası’na ‘faiz indir’ baskısının ardından olanlara bakalım. Ödemeler dengesi verileri gösteriyor ki; Şubat-Mayıs döneminde Türkiye 16 milyar dolar cari açık verirken, ülkeye giren finansman sadece 1.3 milyar dolar olmuş. Bu tabloya, 9.6 milyar dolarlık net hata noksan ve 7.7 milyar dolarlık rezerv kaybı eşlik ediyor.
Küresel koşulların aleyhte geliştiği, içerideki koşulların ise iyileştirilmediği veri iken; politik kutuplaşmanın topluma yansıtılması ve çatışmacı tablolara politik zemin hazırlanması ekonomik tabloyu daha da bozuyor. En önce etkilenen de döviz kuru gibi finansal parametreler oluyor.
Yine örtülü faiz artırımı
Peki, tüm bunlar olurken Merkez Bankası ne yaptı? Her zaman yaptığı gibi şunu; siyasetçilere fark ettirmeden efektif fonlama faizi ortalamasını, seçimlerden önceki dönemdeki yüzde 8.20’lerden seçimlerden sonraki dönemde yüzde 8.50’ye yaklaştırarak bir nevi ‘örtülü faiz artırımı’ yaptı. İkincisi de, kurlar üzerinde çok marjinal etkisi olan bankalara uyguladığı döviz depo faizlerini düşürdü. ‘Dostlar müdahale edişte görsün’ manevrası. Tüm bun manevralar, açıktan ve doğrudan alınan kararlar olmadığı için tabloda etkili değil.
İşte kur neden mi yükseliyor? Benim yanıtım, miras kalan bu tabloyu fazlasıyla ihmalden yükseliyor.
Paylaş