Paylaş
Bu durum bulaşıcı bir hal alırsa ticarette ve genel ekonomide bir karabasan halini almaya aday.
Malum 2009 krizi sonrasında, bol küresel sermaye akışı nedeniyle Türkiye’deki özel kesim borçları çok yükseldi. Şimdi sermaye çıkışı var ve ekonomi görece yavaşladı. Yüksek borçlu özel kesim, düşen hâsılatlarıyla borcu ve faizini ödemekle karşı karşıya.
İki nedenle, yılbaşından bu yana bir iflas erteleme furyasından bahsediliyor; biri gerçekten borç ödeme kapasitesi azalan ve yasal tabiriyle ‘borca batık’ hale gelen şirketlerden dolayı, diğeri de iflas erteleme penceresini kötüye kullanarak bu yola başvuran şirketlerden dolayı.
‘Borca batan’ şirketler, mali durumlarının iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak, iflasın ertelenmesi kararı isteyebiliyor. Mahkemeler, projeyi ciddi ve inandırıcı bulursa, uzatmalarla 4 yıl süreye kadar iflasın ertelenmesine karar verebiliyor. Temel kıstas şu; şirketin aktiflerinin yani mal varlığının, şirketin yükümlüklerini yani borçlarını karşılayamayacak durumda olması; ‘borca batık’ durumda olmaları. Bunu da yerel bilirkişiler raporluyor.
İflas erteleme, iflastan önceki ‘son çıkış’ olarak yasal çerçevede sağlanan bir olanak. Borca batan ama bir iş planı çerçevesinde işini ‘yüzdürüp’ şirketin borcunu ödeyebilecek duruma getirme olanağı temelde.
ERKEN DAVRANMA TEPKİSİ
Bankacılar ve sermaye piyasasında şirketlerin tahvil ihracına aracılık eden yatırım şirketleri son sıralar iflas erteleme kâbusu içindeler. Nedeni de, bu mekanizmanın çok kolay ve kötüye kullanılabilir bir araç olarak işlemesi. Bu kararı alan şirketler, borçları için yasal takiple de karşılaşmıyorlar. Bu durum sadece kredi verenleri değil, ticari olarak da bu şirketlerle çalışan diğer şirketleri etkiliyor. İflas erteleme sürecine giren ya da kararı alan şirketle birinci ya da ikincil zincirde alış veriş ilişkisi olan, ticari alacağı olan durumu iyi bir şirketin bile nakit akışı bozulabilmektedir.
1994 ve 2001 krizleri, bankacılık sisteminde ödeme zincirindeki tıkanma ya da durma nedeniyle daha derin biçimde yaşanmıştı. Şimdi tanık olduğumuz iflas erteleme furyası, daha mikro ölçekte bir ödeme zincirinde bozulma yaratacağı gibi, bankaların kredi mekanizmasında da fazlasıyla temkinli olma, erken davranma tepkisini de tetikleyecektir.
İflas erteleme başvurusunun ilk aşamasında, tedbir kararı ile atanan kayyımların o işkolunda uzman olmamaları ve yeterliklerinden, mahkemelerin çok kolay iflas erteleme karar verebilmesinden, yerel düzeye bilirkişi atananların uzmanlıkları ve yeterliklerinden kaygılar var.
Bankacılar, Türkiye’nin herhangi bir kentindeki şirketin esas sözleşmesinde kayıtlı firma merkezini, iflas erteleme kararını kolay alabileceği başka bir kente taşıma örneklerinin arttığına işaret ediyorlar. Bu konuda da Kayseri, Denizli, Bursa sayılıyor.
Özel sektör tahvil ihraçlarında da son bir yılda ilk iflas erteleme talepleri ortaya çıkmaya başladı. Sermaye piyasası kurallarına göre yapılan ihraçların, SPK lisanslı denetim ve derecelendirme şirketlerince de elekten geçirildiği biliniyor. Oysa bu koşullara göre borçlanan bir şirketin iflas erteleme başvurusu yerel bir mahkemede, yerel bir bilirkişi ile sonuçlandırılıyor. Uzmanlık kurumları yerel düzeyde işlemeyebiliyor.
Şirketlerin, mevcut aktiflerini satarak borçlarını ödeyebilecekken, iflas erteleme kararı aldırarak borcun iyice ödenemez hale taşınması söz konusu. İşin kötü tarafı, pratikte bu tablodan deneyim kazanan bankaların, iflas erteleme alacağını sezdiği şirketlere karşı önceden hızlı davranma refleksi ile yasal süreçleri başlattığı görülüyor. Çok alacaklı bir tabloda, bu da yeni bir açmaza kapı açıyor.
Bankalar Birliği de, ticaret odaları da, Ankara’daki siyasetçiler de bu durumun farkında. İflas erteleme konusundaki kötüye kullanıma dönük fırsatçılığa karşı yeni bir yasal düzenleme fikri var. Hele ki yargı kurumlarındaki siyasal gölgenin giderek koyulaştığı bir ortamda, iflas erteleme kâbusu bulaşıcı bir hale dönüşürse ekonomideki çarklara da çok büyük hasar verecek bir tablo çıkar.
Paylaş