İçi boş seçim korkuları

Pazar günkü genel seçim için yapılan kampanyalar, hangi partinin ne ‘pazarladığının’ en güzel izdüşümünü taşıyor.

Haberin Devamı

İktidardaki AK Parti korku pazarlarken, başta CHP, MHP ve HDP geleceğe dair iyimser vaatleri pazarlıyordu. İşin ilginç tarafı; 2001 krizi arifesinde yapılan 2002 genel seçimlerinde, krizin siyasi sorumlusu koalisyon partileri krizin daha da derinleşmesi korkusunun gölgesinde iken, o günlerde yeni kurulmuş olan ve bugünün 13 yıllık iktidarı AK Parti gelecek pazarlıyordu. Ne yazık ki 13 yıl sonrasında, hem korkunun kendisi, hem de korkunun pazarlayıcısı haline dönüştü.
Seçim için pazarlanan korkulardan önde gelen ikisi şöyle; biri seçim sonuçlarının Türkiye’yi koalisyonla yönetilir duruma getirmesi, diğeri de ekonomi yönetiminde Ali Babacan’ın olmaması. Bu iki unsur, ekonomide ‘kötü senaryo’ olarak pazarlanmaya çalışılıyor.
Bu iki ana korku pazarlamasının da içi boş. Birincisi, koalisyon korkusu 90’lı yıllarda gelişen ve 2001 krizinde taçlanan kötü yönetime dayalı bir korkudur. 2002 seçimleri kötü yönetim dersinin alındığını gösteren sonuçsa eğer; Pazar günkü seçimlerden sonra koalisyon tablosu çıkarsa tek parti iktidarında da keyfi yönetimle çoğulculuğun çöpe atılması, hukukun yerle bir edilmesi, güçler ayrılığı ve denetimin felç edilmesi gibi kötü sonuçlara tanık olunduğunun, ders alındığının tescili sayılmalı. Bu yüzden, eğer bir koalisyon ortaya çıkacaksa bunun kötü bir tarafı yok, tersine koalisyon korkusu pazarlayan siyasetçilerin bundan ders alması gerekiyor.
Bugünkü her alanda ‘çoğunlukçu’ ve kendi dışında azınlık olana yaşam hakkı tanımayan siyaset, topluma uzlaşmanın ve bir arada saygılı yaşamanın ne kadar değerli olduğunu öğretti. Olası bir koalisyon, 2002 öncesinin koalisyonları gibi olmayacağı çok açık. CHP’nin, MHP’nin çeşitli konulardaki söylem ve bakışlarının yenilendiğine; ‘yaptırmayız’ tarzından, pozitif yaklaşımlı ve gelecek 30-40 yıla politika tasarımı öneren tarza geçtiklerine tanık oluyoruz. HDP’nin de Türkiye partisi olmaya çalıştığını. Buradan korku çıkmaz; tersine uzlaşmanın ve çoğulculuğun fışkırması, ülkenin geleceğine en büyük yatırım tablosudur.

Haberin Devamı


‘Mış gibi’ yaparak

Haberin Devamı


İkincisi, ekonomi yönetiminde Ali Babacan’ın üç dönem kuralı nedeniyle bulunmayacak olmasının da kötü olduğu pazarlanıyor. Bu da doğru değil. Ali Babacan, evet 2002-2008 arası dönemde hata yapmadı; zira Derviş ve IMF programının eksiksiz biçimde uygulanmasına nezaret etti hepsi bu. 2009 sonrasında ise bol para basan gelişmiş ülkelerden ülkemize akan bol sermaye nedeniyle yüksek büyümeli bir toparlanma sağlandı. Ancak reel ekonomi için iyi sayılan bu sermaye girişi, finansal açıdan ve kırılganlık açısından tehlikeli idi. Ekonomi politikasının siyasi sorumlusu Babacan seyirci kaldı. Daha doğrusu bu kırılganlığın farkında olduğu izlenimi bıraktı ve önlem alıyor ‘muş gibi’ yaptı. 2014 başına kadar, makro ihtiyati nitelikte politik iradenin inisiyatifi ile alınan etkili bir karar olmadı. 2011 seçimleri sonrasında ise Babacan’ın kapısında ‘Başbakan Yardımcısı’ yazıyordu ama kararlarda, gidişatta fiilen yön belirleyen bir rolü yoktu. Hiçbir önemli krizde ortaya çıkmadı, damgasını vuramadı. Ama ‘Babacan küskün, odasına kapandı’ haberleri Ankara’dan yurda yayıldı. Bu yüzden de ‘sorun var ama orada da Babacan var’ hissi yarattı. Son birkaç yıl, Babacan’ın ‘mış gibi yaparak’ sağladığı siyasi itibarın ambalajının döküldüğü bir süreç oldu. Bir taraftan ‘hukuk’ diye konuşup, diğer taraftan hukuksuz eylemlere imza atıp savunması, hatta bu korku pazarlamalarını bizatihi yapması siyasal tarihçesi açısından kötü bir nişane oldu.
Bu yüzden, Babacan gibi ‘mış gibi yaparak’ ekonomiyi yönetme tarzı olan yeni bir siyasetçi bulmamız hiç de zor değil. Amaç ‘mış gibi yaparak da olsa, orada öyle biri olsun’ deniliyorsa.
Türkiye, korkularla gemisi yürüyen bir ülke olmadı; Türkiye ekonomisi için ne koalisyondan, ne de ‘vitrin’ kadrolarının eksikliğinden korkulmamalı.

Yazarın Tüm Yazıları