Paylaş
Bugünkü siyasetin tam gaz kurum ve kuralları yerle bir eden, hukukun ve hesap vermenin üzerinden silindirle geçen merkeziyetçiliği, bize Bizans’tan mirastır. İster istemez sorular birbirini kovalıyor; hangi fetih?
Siyaset, seçim tamam; ancak pamuklara sarılıp korunması gereken öyle kurumlar var ki hata yapılmasına, ‘bir kere’ dahi olsa toleransla karşılanması mümkün olmayan kulvarlara sürüklenmesine izin verilmemesi gerekiyor.
Yakıtı vergilerimizle satın alınan askeri uçakların ‘fetih ambalajlı’ seçim toplantılarında uçurulması normal değil. Bütçe hakkı gibi hem toplanan hem de harcanan verginin hesabının verilmesine dayanan, seçimde çoğunluğu sağlayanın keyfinin her istediğini yapamadığı, temel demokratik unsurlara saygı gösterilen normal bir ülkede; seçim şovlarında askeri uçak uçurulması olmaz da, uçurulmuş olsaydı da harcanan benzinin bedeli buna kim karar vermişse kuruşuna kadar alınırdı. Tabii ki normal bir ülkede; ‘biz zaten normal bir ülke değiliz’ diye sırıtılmasının ayıp olduğu ülkelerde.
Seçim nedeniyle normal karşılanamayacak, skandal niteliğinde bir gelişme geçen hafta İzmir’de ortaya çıktı. Merkez Bankası’nın İzmir şubesinin bulunduğu müstakil binanın iki katı seçim şovu nedeniyle kalıcı biçimde Başbakanlığa tahsis edilmiş. Ne için? Başbakanlığın İzmir ofisi olacakmış! Ne için? İzmirliler ‘önemsendiklerini düşünsünler’, Ak Parti’ye birkaç bin oy daha fazla gelsin diye. Bu tam bir skandal. Binanın girişindeki ‘Merkez Bankası İzmir Şubesi’ yazısı silinerek yerine kocaman bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ tabelası konulmuş.
Başbakanlık dünyanın her yerinde siyasi bir ofistir. Dünyanın hiçbir yerinde, bir merkez bankası siyasi bir ofisle bir arada bulunmaz. Başta Başbakanlık olmak üzere tüm devlet kurumlarının adının önünde ‘Türkiye Cumhuriyeti’ ibaresi bulunurken, Merkez Bankası’nın önünde ‘Türkiye Cumhuriyet’ ibaresi bulunur. ‘Cumhuriyeti’ devlet kurumu olduğunu, ‘Cumhuriyet’ ise halkın kurumu olduğunu vurgulamak içindir. Bu ibareden bir de savcıların unvanında vardır; ‘Cumhuriyet savcısı’. Burada da, savcıların devletin, siyasetin değil kamu hukuku adına, halk adına görev yaptıklarını vurgulama amacı vardır.
Başbakanlık ofisi her yerde olabilirdi ancak Merkez Bankası’nın bulunduğu binaya ‘kiracı’ alınması hiç de doğru olmamıştır. Daha fazlası; bina girişine ‘T. C. Başbakanlık’ yazısı konulduğundan, banka kendi binasına ‘kiracı’ kalmıştır. Halkın cebindeki parayı, ulusal parayı basan ve bağımsız durması gereken kurumun siyasi bir ofisle iç içe geçmesi, kapısına da Başbakanlık tabelası asması, siyasetçilerin beklediği faydadan çok daha fazlam boyutta bir zararı getirecektir. Parayı basan kurumla siyasi ofis aynı ‘elbisenin’ içine girmiştir.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı kendisi için ‘küçük’ bir adım olarak görüyor olabilir; ancak merkez bankacılığı açısından ayıplı olan, berbat bir adım atmıştır.
‘Bunda ne var?’ diye soracak olanlar, ‘siyasi elbiseden’ ayrık duran bir merkez bankasının söylediği sözün de inandırıcılığının ne kadar kuvvetli olduğunun muhtemelen farkında değiller. Öyle ya, üzerinde ‘siyasi elbise’ olmayan bir merkez bankasının, ekonomik çalkantılar içinde durumu sakinleştirmek istemesi ‘siyasi çatı altında’ duran bir merkez bankasından kat ve kat güçlüdür.
Başbakanlık, siyasi bir kurumdur. Bir siyasi hareketin, partinin söylemleri ve eylemleri ile yürütülür. Oysa Merkez Bankası’nın aynı çatı altında olması bile sakıncalıdır. Hele ki siyasal kutuplaşmanın politik bir manevra aracı haline getirildiği bir ülkede, siyasal otorite ile aynı çatının altına giren bir Merkez Bankası için ‘kimin merkez bankası?’ sorusunun bir grup yurttaşın aklına gelmesi olasılığı bile, paramızın itibarı için risktir. Sahi Erdem Başçı, önünde ‘T.C. Başbakanlık’ tabelası bulunan binadan zırhlı araçlarla, çuvallarla para taşınırken yurttaşların aklından ne geçeceğini düşünüyor? Başçı o binayı Başbakanlığa terk etseydi, aynı çatı altında olmaktan, ‘anahtarları’ merkezdeki siyasete teslim etmekten, ‘hazır ola geçmekten’ daha iyiydi.
Paylaş