Paylaş
O toplantıya gitmeden Merkez Bankası yönetimi, piyasaya dolar verip karşılığında TL çektikleri “swap” işlemlerinde ihale limitini 1 milyar 250 milyon dolardan 1.5 milyar dolara yükseltmişti. Oysa durum, atılan adımın tersi idi; ihaleye katılım en düşük seviyede idi. Kimse Merkez’in yüzde 13.50’den TL çekmek istediği ihaleye katılmak, yüzde 13.50 ile Merkez’e para vermek istemiyordu. Piyasada faiz bunun üzerinde idi. İhalelere katılım 25 milyon dolara kadar düştü.Piyasaya bu kadar mı uzak Merkez yönetimi? TL faizinin yeterli olmadığını görmek için para piyasasına bakmak yeterli idi; bankanın yöneticileri piyasa faizinin bile kendi faizlerinin üzerine çıktığı bir piyasada “önlem aldık” demek için “boşa dönen kasnağı” çeviriyorlardı.Beştepe’den zirve sonrası çıkan açıklamada da “Merkez Bankası’nın elindeki araçları etkin biçimde kullanmaya devam edeceği” yer alıyordu. Sorun şurada ki; Merkez “etkin biçimde” olmak bir tarafa, elindeki asıl aracı kullanmıyor, kullanamıyor.
Bu yüzden de “fısıltı gazetesi” döviz kuru rejimi ve sermaye hareketlerine dair bin bir türlü dedikodu yayıyor; “olsa olsa böyle çözecekler” denilerek.
Yayılan söylentilere karşı Beştepe’den “açık piyasa ekonomisi politikalarına sıkı sıkıya sahip çıkılacaktır. Kur rejimi ve döviz tevdiat hesapları ile kambiyo rejimi başta olmak üzere hiçbir konuda, piyasa mekanizması dışında yöntemler asla söz konusu değildir” açıklaması geldi.
Kurun yükselişine yani TL’nin değer kaybına en önemli silahın TL faizlerinin yükseltilerek “kalkan görevi” görmesinin politik olarak engellendiğini, bu yükselişin de ancak “piyasa dışı önlemlerle” ancak durdurulabileceğini düşünen yurttaşlara yanıt veriliyordu.
Beştepe’den gelen açıklamada “faiz ve döviz kuru baskısını azaltmak, bununla birlikte enflasyonla daha etkin mücadele etmek için gereken tedbirler alınacaktır” denilmişti.
Bu toplantıya katılmadan önce İstanbul’da bir toplantıda konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise “enflasyonist baskının azalacağı bir döneme girildiğini” söylüyordu.
Aynı saatlerde, Dünya’da Selçuk Altun’un haberine göre “EPDK’nın dağıtım firmaları ile görüşerek akaryakıt ürünlerinde zam yapmalarını önlediği ve indirime ikna ettiği” belirtiliyordu. Sözcü’de Derin Gökçe imzalı haberde ise Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası (PÜİS) yönetim kurulu kararına göre, fiyat değişimleri kurumun internet sitesinde yayımlanmayacak; benzine gelen zam veya indirim haberlerinden yurttaş akaryakıt almaya gittiğinde haberdar olacak.
Peki fiyatlardaki durum ne?
Orta vadede Brent tipi ham petrol fiyatları ile içeride akaryakıt pompa fiyatları arasında yüzde 5’lik bir bant içinde oynayan farkın açıldığı, yüzde 15’in üzerinde olduğu gözleniyor. “Otomatik fiyatlama mekanizması” böyle bir bant içinde, uluslararası fiyatlardaki değişimi çok gecikmeden pompa fiyatlarına yansıtıyordu. Ne oldu ise 17 Nisan günü MHP lideri Bahçeli tarafından telaffuz edilen erken seçim önerisi ve sonra alınan kararla birlikte uluslararası fiyatlarla akaryakıt fiyatları arasındaki farkın açılmaya başladığı görülüyor. 29 Mart’tan 9 Mayıs’a gelindiğinde şöyle bir tablo var; Brent petrol fiyatları yüzde 10.7 artışla varili 76.4 dolara gelirken, içeride benzin ve motorinin pompa fiyatları sırasıyla yüzde 1.5 ve yüzde 4.5 artmış durumda. Oysa bir sorunumuz var; dolar kuru bu sürede yüzde 7.4 arttı. Brent tipi ham petrolün bir litresinin TL karşılığı yüzde 18.9 artmış durumda iken, içeride akaryakıt fiyatlarının yüzde 1.5-4.5 oranındaki artışta kalması olanaksız. Bunu tek olanaklı kılan şey ise şu; “durun zam yapmayın” demekle. Kaba hesapla yüzde 10-15’lik bir fark önünde sonunda kapatılacak.
Böyle yapınca enflasyonun, enflasyon bekleyişlerinin “düşük tutulması” bir tarafa, tam tersine altı oyuluyor. Bugün ertelenen zamların seçim sonrasında kartopu gibi geleceği bir sır değil. Enflasyon böyle kontrol altına alınacaksa bir kısım seçmenin gözünü boyayabilir ama ekonomiye ve fiyat oluşumlarına, güvene daha büyük hasar verir. “Enflasyonla daha etkin mücadele etmek için gereken tedbirler” halı altına süpürülüp biriktirmek olmasa gerek.
Paylaş