Paylaş
“Sorumluluklarımızdan kaçınabiliriz, ama kaçınmanın sonuçlarından kaçamayız- J.C. Stamp”
Dün Merkez Bankası hem fiyat istikrarının hem de finansal istikrarın Türkiye’de uçurumun kenarına geldiğini artık görmüş olmalı ki iki hafta sonra faizleri 1.25 puan daha artırıp yüzde 17.75’e çıkardı. Şu ya da bu nedenle; geç kalmanın bedeli çok ağır oldu. Hala da izleyen aylarda ilave hasarın ne olacağını bilmiyoruz. Ama olacak. Son günlerin metaforlarından hareketle; hız limitlerinin çok üzerinde gidip, duvara yaklaşırken zamanında ve yeterince frene basamayıp duvara çarpmakla sonuçlanan araç yolculuğu gibi. Hep beraber “ağır çekimde” bunu izledik.
Faiz artışı ile gelinen seviye para piyasası faizlerine göre hala geride olsa da mali piyasalarda kısmen olumlu karşılandı. Çünkü mali piyasalarda en yüksek beklenti 1 puan “yapabileceği” yönünde idi. Önemli fark şu; “yapabileceği” ile “yapması gereken” şimdiye dek hep ayrıştı. Bu yüzden dünkü artış, “yapabileceği artış” bekleyişlerinin üzerinde, ama yapması gerekene doğru hareket ettiği de önemli bir duruş değişimi belirtisi.
Merkez Bankası, bu ay başından itibaren para politikasını sadeleştirmeye ve haftalık repo faizini ana fonlama aracı olarak kullanmaya başlamıştı. Dün yeniden haftalık repo faizini 1.25 puan artırması, artık gecelik faiz koridorunun sona erdiğinin de işareti. Belli ki, gecelik borç alma ya da borç verme penceresi istisnai durumlar nedeniyle kimi bankaların likidite ayarlamasını yapamaması dışında bir politika aracı olarak kullanılmayacak. Politika faizi olan haftalık repo faizine bakılacak.
Hala eksik taraf şu; Merkez Bankası kredibilitesinin altını boş tutan biçimde “tepki fonksiyonunu” paylaşmıyor.“Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecektir. Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlardaki gelişmeler yakından izlenerek ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” diyor. “Belirgin iyileşme” seviyesi nedir? Yine “idare edilen” bol likidite günlerindeki yüzde 8-9’lar mı? Hangi durumda “ilave parasal sıkılaştırma” yapılabilecek? Kredibiliteyi getirecek olan duruşun netleşmesinde.
Son birkaç ayda pahalı bir ders alındı; mali parametreleri “zembereğinden boşaltırsanız” eski dengeye geri dönmeniz ya çok zordur ya da çok pahalı bir bedele mal olur. Elimizde kur hasarlı bilançolar, üreticinin maliyetlerine, hane halkının sofrasına ilave fatura, yükselmiş finansman yükü, ilerleyen günlerde de yavaşlamış bir ekonomi kalacak. Hatta uzunca süre durumu seyreden siyasetçiler, bu hasarlı yavaşlamayı “yeniden dengelenme”, “kontrol altına alınan cari açık” olarak bize müjdeleyecekler.
Sahi döviz kuru yüzde 25’i aşan oranda yükselirken seyredip, sonra 15 günde toplam 4.25 puanlık faiz artışına, hatta “gerekirse yine yaparız” kararlılığına Ankara’yı ikna eden durum neydi?
Para otoritesinin işini yapması mümkün olmadığında kurun ateşlenmesi kaçınılmazdır. Bunun seyredilmesi işi daha da alevlendirir. Öyle de oldu. Kur artışının seyredilmesi “fısıltı gazetesini” harekete geçirdi; “normal araçlarla müdahale edilmediğine göre kambiyo rejimine, sermaye hareketlerine dair adımlar gelir” fısıltısı yayıldı. Türkiye’nin açık bir ekonomi, sermaye hareketlerinin de son derece serbest olduğu, bundan geri dönüş olamayacağını gerçekliğine karşın “şüyu vukuundan beter” bir endişe dillendirildi. Ne yazık ki mülkiyet kaygılarının OHAL altında beslenmiş olması da bu endişelerde önemli bir etken. Geç kalıp sonra faiz artışı yapsanız, üst üste de yapsanız toparlamak oldukça zorlaşıyor.
Bankacılık sisteminde, seçimin gündeme düştüğü Nisan ortasından bu yana, döviz hesaplarından azalış olan haftalarda buna karşılık TL mevduatın artmadığı gözleniyordu. “Fısıltı gazetesi” nedeniyle döviz hesaplarından çıkış olmalı. Bu yüzden, muhtemelen bankaların nakit döviz taleplerini karşılamak için olsa gerek; Merkez Bankası’nın döviz cinsi efektif kasasındaki mevcutların da 520 milyon dolar azaldığı dikkat çekiyor. Nitekim önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Tüm vatandaşlarıma sesleniyorum; yastık altında tuttuğunuz dövizlerinizi, paralarınızı, altınlarınızı yatırım mecralarına yatırarak sisteme sokun ve ülkemizin büyümesine katkıda bulunun” demesi anlamlı.
Paylaş