Paylaş
Enflasyon, 2003 fiyatları baz alınarak hesaplanan seride tüm zamanların rekorunu kırıp yüzde 13’e vurunca piyasalarda şöyle bir düşünce oluştu; “Merkez Bankası artık faizi artırır.”
Ama bunun temeli var; bir süredir Ankara’yla konuşan ve para politikasının nasıl bir tepki vereceğini merak eden yatırımcılara birebir görüşmelerde “faizi arttıracağız” mesajı veriliyordu. Hatta daha fazlası; “düşük dozdaki bir arttırım olursa piyasalar daha da kötüleşir” yorumu ile sorulan sorulara da “hayır, gereği neyse o yapılacak” türü yanıtlar veriliyordu. O kadar “sağır sultanın duyduğu” hale geldi ki; birebir görüşen analistler bile bunu sosyal medyada duyurmaktan çekinmiyorlar; artışın en az 100-150 baz puan olacağını da.
Bu konudaki “bilgi”, fazlasıyla asimetrik hale getirilmişti; bir kısım yatırımcı, analist, ekonomist, piyasacı “mesajı almış” olarak işlerini görürken; diğer ekonomik birimler, bundan habersizdi.
Enflasyon 14 yılın rekoru olan bir zirveye ulaşınca da “kesin faizi arttıracak, hem de güçlü arttıracak” kanaati oluştu; kurlar 10 kuruş birden düşüverdi.
Sorunlara yan yollardan çözüm bulacağını düşünen yetkililer ve danışmanlar, yeni bir teknik geliştirdiklerini düşünüyor olabilirler; “fısıldayarak faiz artışı etkisi yaratmak.” İsteyen deneyebilir; kâğıt üstünde, Merkez Bankası yetkilileri Para Politikası Kurulu toplantısından bir hafta önce kimseyle görüşmezler. Bunun nedeni hem etki altında kalmamak hem de görüşmecilerin dışarıya farklı mesaj aktarmasını engellemektir.
Merkez Bankası yetkililerinin özellikle ekonomi kanallarına çıkıp konuşan kimi uzmanları yakından markaja aldıkları, bu “fısıldama” işini epeydir yaptıkları biliniyor. Buna iletişim literatüründe “spin doctor” kullanma deniliyor. Kendi fikrini, piyasadaki uzmanlara “söyletmek”, bilgisiz yatırımcıyı etkiler.
Ancak uzman olan uzmanlar ise bunun tehlikeli bir oyun planı olduğunu düşünüyor; konuştuğum bir analist “Bu enflasyon ve çıktı açığı veri iken Taylor Kuralı’na göre olması gereken faiz çekirdek enflasyon baz alınırsa yüzde 17.5’i gösteriyor” diyordu. Yani Merkez Bankası fısıltı ile piyasaların kulağına üflenen faiz artışını çok düşük bir ölçekte yaparsa çarşı karışacak, döviz kuru durulmayacak demektir.
Nihai olarak da Merkez Bankası’nın toplantı tarihinden önce bunu piyasalara ima dahi etmesi doğru bir durum değil. Bu olanağa sahip olmayan ekonomik birimlerin suçu nedir? Madem niyet var, yaparsınız tarihi öne çekilmiş bir toplantı; faizi arttırırsınız.
İşin eğlenceli tarafı; banka dün yayınladığı ama kuru bir metinden öteye gitmeyen “2018 Para ve Kur Politikası” metninde, “Önümüzdeki dönemde iletişim politikası destekleyici bir araç olarak etkin bir biçimde kullanılacaktır” diye yazıp temel iletişim yollarını saydıktan sonra şunu da ilave ediyordu: “Bunlara ek olarak, yatırımcılarla ve analistlerle teknik içerikli görüşmeler yapılmaya devam edilecek; ayrıca yurt dışındaki finans merkezlerinde yatırımcılarla düzenli toplantılar gerçekleştirilecektir”.
Merkez bankalarının para politikasında en güçlü silahı da iletişimi de kendi parasının fiyatıdır; faizlerdir.
Dün hem enflasyon notunda hem de 2018 politika notunda bu konuda hiçbir güçlü mesaj verilmediği görülüyor. Bir merkez bankası, enflasyonla mücadele gibi kendine yasa ile verilmiş görev alanında yan yollara ve bahanelere sarılmamalı. Bunu siyasetçiler yapıyor zaten. Unutuluyor ki; köklerini kasımda yüzde 2.4’lük, yıllık da yüzde 18.9’luk imalat fiyat artışından alan enflasyon, doğal olarak tarihsel serilere sığmayan yüzde 13’lük tüketici artışı getirdi. Bunun nedeni sanki tek başına gıdaymış gibi sunularak bunu arkasına sığınılması, para politikasının eksik ve geride kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Para politikasının hem geride kalıp hem de perde gerisinden “faiz arttıracağına” dair fısıltı politikasına dayanması, kurumsal itibarı da paraya olan güveni de sarsar. Nitekim; yerleşiklerin döviz tutma eğiliminin artması da bunun aynası.
Paylaş