Faizin kokusu 3 Haziran’da çıkar

“Mayıs enflasyonu, fiyatlamalarda bozulma eğiliminin devam ettiğini gösterirse Merkez Bankası “faiz indirimini unutun” diyebilir”

Haberin Devamı

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Enflasyon Raporu’nu sunarken, faiz indirimi için örtülü bir yol haritası sunmuştu kamuoyuna; önce kur, sonra bekleyişler, en son da enflasyondaki gelişmelere bakacaktı Merkez Bankası.
Kur ve bekleyişlerde görece iyileşme vardı. Bir de enflasyon yönünü tam olarak görebilseydik. İşte bu hava bir anlamda ‘iyi düşün, iyi olsun’ mottosuna bağlanmış bir atmosfer getirdi; uzun vadeli faizlerde yarım puana yakın düşüş oldu.
Ancak herhalde şu gözden kaçmış olmalıydı. Merkez Bankası epeydir hiç söz etmediği bir gelişmeyi Enflasyon Raporu’nda satır arasına sıkıştırmıştı; kur artışı gibi unsurlar bir tarafa, fiyatlama davranışındaki bozulma bankanın enflasyon tahmindeki artışın üçte birini oluşturuyordu.
Nitekim Pazartesi açıklanan Nisan ayı enflasyonu gösteriyor ki; her türlü dışsal etkiden ayrıştırılarak bakılan çekirdek enflasyon son 5 yılın rekorunu kırarak yüzde 2.2 artıyordu. Hele son üç aylık çekirdek enflasyon ortalamasının yıllıklandırılmış hali yüzde 16’ya erişiyordu. Bu durum, kur artışının enflasyona yansımasından daha ileri bir durumu gösteriyor; fiyatlama davranışındaki bozulmayı. Daha basit haliyle; kur artışı ile ilgisi olmayan sektörlerde enflasyon yükseliyorsa ikincil etki ya da fiyatlama davranışı bozulması ortaya çıkıyor demektir.
Örnek mi? İşte Merkez Bankası’nın dün yayınladığı teknik notta yer alıyor; mal kesimindeki yıllık fiyat artışı yüzde 9.76’ya erişirken, hizmetler kesimindeki fiyat artışı yıllık yüzde 8.61’e ulaştı. Mal kesimindeki artışın kur ve gıda fiyat artışından geldiğini biliyoruz, ya hizmetlerde? Bunun ikincil etkiler taşıdığı açık.
Yurtiçi üretici fiyatlarındaki gelişme ise Merkez Bankası’nca şöyle tanımlanıyor; “imalat sanayi fiyatlarının seyri tüketici fiyatları üzerindeki maliyet yönlü baskıların sürdüğüne işaret etmektedir”.
Asıl çarpıcı olanı şu; 2011’deki ve 2013’deki kurlardaki artış hareketinin çekirdek enflasyona yansıması ve izlenen faiz politikası grafikte yer alıyor. 2011’de çekirdek enflasyonun ulaştığı tavan yüzde 8.42 olarak gözlenirken, Merkez Bankası’nın piyasadaki geçerli gecelik faizleri bunun kabaca 3 puan üzerinde tutmaya çalıştığı gözleniyor. Şimdi ise Nisan’da yıllık yüzde 9.74’lük çekirdek enflasyon oranına karşılık, Nisan ayında piyasadaki gecelik faiz ortalamasının bunun 1 puan üzerinde olduğu dikkat çekiyor.
2013’de görülüyor ki; Merkez Bankası kur patlamadığı sürece yıllık çekirdek enflasyon oranına paralel bir faiz oranını piyasada geçerli kılmış. Bunun enflasyonla mücadeleye yararı tartışmalı. Mücadele serilmiş demek bu aslında.
Şimdi temel soru şu olmalı; yakın geçmişteki deneyime göre çekirdek enflasyon görece daha yüksek bir seviyede, kur artışının da ötesinde öncekinden farklı olarak fiyatlama davranışında bozulma da ortaya çıkmış. Bu potansiyel tehlikeye karşın, üstüne üstlük faiz-enflasyon farkı öncekine göre daha düşük. Bırakın düşürmeyi, yükseltmesi bile gerekmeyecek mi? Ayrıca, Ocak ayına göre gerileyen döviz kurlarının, 2012’de olduğu daha da gerileyeceği yönünde güçlü bir beklenti yok, o konjonktür de yok. Buradan da enflasyona destek beklenmiyor.
İşte 3 Haziran bu sorunun yanıtının ortaya çıkacağı bir gün olacak. Mayıs enflasyonu ikincil etki açısından, çekirdek enflasyon açısından bu eğilimin devam ettiğini gösterirse Merkez Bankası “faiz indirimini unutun, gecelik piyasada da ilave sıkılaştırmaya devam” diyebilir.
“Faizler çok yüksek” diye sızlanan kesimler, iki haneli enflasyon tehlikesinin bilmiyorum farkındalar mı?
Faizin kokusu 3 Haziran’da çıkar

Haberin Devamı

ugurses@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları