Ekonomik faaliyetin toplumsal sorumluluğu

“Soma’daki iş cinayetinden sonra, gelin bugünden başlayarak, bunların olmaması için Türkiye’nin şirketlerine toplumsal sorumluluklarını hatırlatmaya başlayalım.”

Haberin Devamı

Soma’daki maden cinayetinde 301 madenciyi kaybettikten sonra, sorumlu arıyoruz, en başta madenin hem sahibi olarak, hem de denetleme yükümlülüğü olan devleti sorumlu tutuyoruz. Bu devlet aygıtını yöneten siyasal iktidarın sorumluluğu var. Tabii ki asıl sorumlu madeni işleten işletmeci şirket. Peki, bu bir ekonomik faaliyet ise o şirketten kömür alanın da, kredi verenin de, yani diğer paydaşların hiç sorumluluğu yok mu? Nihayetinde bizlerin?
301 cana mal olan ve göstere göstere geldiği anlaşılan ‘kazanın’ olduğu yerde yapılan iş, temelde ekonomik bir faaliyet. Bu faaliyetin de paydaşları var; işi veren devletten başlıyor, denetçilerinden, meslek örgütleri ve sendika, bu işletmeye bu ekonomik faaliyeti yürütmesi için mal ve hizmet veren tedarikçileri, finansörleri, çıkardığı kömürü satın alan müşterilerine, bizlere dek uzanıyor.
Şu soruları soralım kendimize; birey ya da şirket olarak herhangi biçimde tarafı olduğumuz bir ekonomik faaliyette, toplumsal bir sorumluluğumuz yok mu? Hizmet alırken ya da verirken, mal sattığımız ya da mal satın aldığımız şirketler bizi ilgilendirmez mi? Çocuk işçi çalıştıran, cinsiyet ayrımcılığı yapan, iş yeri güvenliği kurallarına uyulmayan yerlere, ‘ben işimi görürüm, gerisine karışmam’ mı diyeceğiz?
Neredeyse 10 yılı aşan bir süredir, gelişmiş olarak kendini tanımlayan ülkelerdeki şirketler, yasalar ve düzenlemelere uyumlu yürüttükleri iş yapma biçimlerine yeni bir unsuru eklediler. O da, toplumsal sorumluluk ilkelerini kurumsallaştırıp buna uymaya çalışmaları. Hatta bu konuda ne yaptıklarını her yıl raporluyorlar. Kurumsal sosyal sorumluluk; şirketlerin, çevre, eğitim, sağlık ve çalışma güvenliği konularında toplumsal duyarlılıklara bağlılığını, kendi ekonomik faaliyetleri sırasında çevreye ve toplum sağlığına zarar vermekten kaçınma, işe alma politikasında fırsat eşitliğine bağlılık gibi değerleri temsil ediyor.
Kurumsal sosyal sorumluluğun özü; çevreye ya da insan sağlığına, yaşamına, bedensel bütünlüğüne dönük olarak riskli işler yapan kesimlerin, kendiliğinden ve gönüllü olarak işlerini düzgün yapmalarına dayanıyor. Başkalarının, rakip şirketlerin buna uymaları da, paydaşların duruşu ile de ilgili.
Yakın bir örnek, kömür madenciliğinde dünya lideri olan Avustralya’dan. Avrupa’nın dev bankalarından biri, havzadan çıkan kömürlerin taşınması için denize uzanan liman projesine finansman sağlamaktan vazgeçti. Nedeni basit; bu liman, UNESCO dünya mirası listesi içindeki resifleri içine alan bir alanda planlanıyordu.
Soma’daki faciadan sonra, Türkiye’nin önde gelen şirketleri, odaları, iş adamları geride kalan madenci ailelerine maddi yardım yapacaklarını ilan ediyorlar. Hoş, kimi bunun nasıl yapılacağını da söylemiyor. Kimi bunu bir ‘halkla ilişkiler’ projesi olarak görüyor; bankalar gibi. Bugün, Somalı madenci ailelerine yardım ettiniz, çok iyi. Ama ya sonraki iş kazaları için ne yapıyorsunuz? Yardım ilan eden şirketlerin, iş adamlarının kaçı kurumsal sosyal sorumluluk ilkelerini yaşama geçiyor?
‘Ölen madencilerin kredi borcu varsa sileceğiz’ açıklaması yapan bankaların kaçının, o maden işletmesiyle, sahipleriyle mevduat-kredi türü müşteri ilişkisi vardı? Bankacılığın temel ilkesi, ‘müşterini tanı’ ilkesidir. Maden kazasını ‘halkla ilişkiler’ fırsatı gören bankalara sormak gerekiyor; bankacılık hizmeti sağladığınız işletmelerdeki iş güvenliği, çalışma koşullarına dikkat ediyor musunuz? Bu işletmelere kredi sağlarken, potansiyel cinayetlerin finansmanına katkıda bulunduğunuzun farkında mısınız? Kredi sağladığınız devasa altyapı projeleri ile ormanların biçildiğinin farkında değil misiniz? Teknolojide, finansman tekniklerinde gelişmiş ülke bankaları kadar ‘modern’ olabiliyorken, çevre ve insan yaşamı konusunda neden geride kalıyorsunuz?
Başa gelince kaza gibi ambalajlanan iş cinayetlerinden sonra bağış ve yardımlara yine de teşekkür edelim. Ama gelin bugünden başlayarak, bunların olmaması için Türkiye’nin şirketlerine toplumsal sorumluluklarını hatırlatmaya başlayalım.
ugurses@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları