Paylaş
Euro ve doların eşit ağırlıklandırıldığı döviz kuru sepeti son bir ayda yüzde 1’e yakın artış gösterdi. Dolar euroya karşı da değer kazandığı için, doların TL’ye karşı değer artışı daha yüksek oldu; yüzde 3. Temmuz sonundan itibaren bakılırsa iki ayda yüzde 7’ye yaklaşan bir dolar kuru artışı söz konusu.
Ödemeler dengesinde Temmuz ayından itibaren gözlenen bir gelişme de, ülkemize gelen döviz akışında bir yavaşlama olması. Buna, ABD’deki faiz artışının ve basılan dolarların geri çekilmesi konusundaki sisin dağılması ve bu gelişmelerin tersine düşük faiz uygulayan Merkez Bankası tablosu da eklenince, sepet döviz kurunda hafiften, ama paritenin de etkisiyle dolarda daha belirgin bir artış ortaya çıkmaya başladı.
Elde TL tutmanın (örneğin mevduat) getirisinin aylık yüzde 1’in altında olduğu bir ortamda, kurdaki birkaç aylık kararlı yükseliş olması ve aylık yüzde 2-3’ün civarında olması, döviz borçlusu kesimleri döviz almaya yöneltiyor. Varlık dolarizasyonunun ‘uyuzunu kaşıyor’.
Yılbaşında, tüm gözlerin Türkiye gibi gelişen ülkelere çevrilmesi, hatta oluşturulan ‘Kırılgan Beşli’ kategorisinde ‘en kırılgan’ payesi verilen Türkiye’nin ekonomi otoriterlerinin daha dikkatli ve temkinli bir politika izlemesi beklenirken, politik baskının gölgesinde hızla faiz gevşeten Merkez Bankası’nın karşılaşacağı tablo bundan farklı olamazdı. En fazla üç-beş aylık bir zaman kazanılabilecekti; nitekim de öyle oluyor.
Peki, kur artarken, sonunda faizi değiştirmeme kararı alan Merkez Bankası’nın yeni planı ne olabilir?
Birincisi, gecelik faizleri sıkılaştırıp tavan faiz olan yüzde 11.25’e doğru yaklaştırması. Bunu son bir haftadır yapıyor; gecelik faizler yüzde 10’lara yaklaştırıldı.
İkincisi, Merkez Bankası piyasaya döviz likiditesi girmesini sağlayarak, likidite kaynaklı kur baskısını azaltmak isteyebilir; bunun için iki yol var. Biri, bankalara döviz deposu borç verme faizini aşağı çekebilir. Nitekim birkaç hafta önce Erdem Başçı “bunu 1 puan aşağı çekebiliriz” demişti. Diğeri de, zorunlu karşılıklarda katsayı (ROK) değişikliği yaparak, kendisine döviz yatıran bankalara döviz geri dönüşü sağlayabilir. Ancak sorunun döviz likiditesinden çok bozulan beklentilerle ilgili olduğunu, hele ki son jeopolitik gelişmeleri de hesaba katarak bakmak gerekiyor.
Üçüncüsü döviz satış ihalelerinde satış miktarlarının artırılması gündeme gelebilir.
Dördüncüsü ise yine ‘benim oğlum bina okur’ modelinde olduğu gibi; Merkez Bankası’nın gecelik faizlerden de ötede piyasaya verdiği paranın faizini de (repo) yukarı çekmesi olur. 2011’den bu yana hep öyle oluyor; yarım puan sıkılaşmadan kaçındığı için, sonunda 5 puan artırmak zorunda kalıyor.
Merkez Bankası dün ne söyledi?
Faizleri gevşeterek her seferinde uluslararası konjonktürde bu gevşemenin olumsuz sonuçlarını ortadan kaldıracak bir gelişme duası yapan bir merkez bankasının işi gerçekten de zor. Şimdi de, Çin’in ekonomik büyümesine dair tahminler aşağı çekiliyor; bizim Merkez Bankası da, bunun emtia fiyatlarını aşağı çekici rolü üzerine bahse giriyor. Yani, emtia fiyatları düşecek, bu da gevşek para politikası izleyen Başçı’yı rahatlatacak. Hep bir ‘darı ambarı’ rüyası içinde olan para otoritesi enflasyonu düşürebilir mi? Hayır.
Hiçbir faiz oranını değiştirmeyerek; geçen ay yaptığı tavan faiz indirimini dahi tekrarlamayan Merkez Bankası, dünkü açıklamasında ‘kısa vadeli faizlerde daha simetrik duruşun’ olacağı sözünü de geri çekmiş. Böylece, her kurul toplantısında yeni bir duruş ortaya koymaya devam etmiş oldu. Açıklamada güçlü biçimde, ‘alınan makroihtiyati önlemlerin’ ve kendi sıkı duruşu nedeniyle, kredi büyüme hızının makul düzeyde seyrettiğini söylüyor. Bu iki unsurun, çekirdek enflasyon eğilimi üzerindeki olumlu etkilerinin gözlenmeye başladığı da ilk defa metne girmiş. Özel kesim nihai talebinin ılımlı seyrettiğini söylemekten vazgeçip, yeniden ihracatın zayıflayan küresel talebe rağmen büyümeyi desteklemeye devam ettiğini vurguluyor.
Merkez Bankası, gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin, enflasyon görünümündeki iyileşmeyi geciktirdiğini vurgulayarak; üç ay önce ‘yaz aylarında belirgin düşüş’ olacağı iddiasına da gerekçesini sunmuş oldu.
Peki, ne yapacak? Mevcut hali, yani ‘faiz eğrisini yataya yakın tutarak’ devam edeceğini söylüyor. Bu kararlardan sonra, kredi faizlerindeki düşüşün durması sürpriz olmaz.
Paylaş