Paylaş
Sıfır faiz eşiğindeki ECB’nin yeni bir faiz indirimi yaparken ilk hedefinin euroya değer kaybı sağlamak olduğu çok açık. ECB, piyasaya verdiği paranın faizini yüzde 0.10’dan yüzde o.05’e indirdi, bankalara uyguladığı mevduat faizini de yüzde -0.10’dan yüzde -0.20’ye indirdi. Yani negatif faizi derinleştirdi; kendisine mevduat olarak para yatıran bankalardan daha fazla faiz alacak.
Haziran ayında faizleri indiren ve ilk defa negatif faiz ilan eden ECB, bankalar kanalından özel kesime kullandırmak üzere ‘Hedefe dönük Uzun Vadeli Finansman Operasyonu’ (TLTRO) adlı yeni bir kredi tahsisi yapmış ve bu ay ile Aralık’ta iki ayrı ihale ile uygulamaya sokacak. Peki, neden bunları beklemeden yeni bir faiz indirimi yaptı? Basit ve çok açık bir nedeni var; piyasaya verdiği paranın faizini indirip, kendisine para yatırmaya gelenlerden de faiz almaya başlayan ECB, ortak para euronun değer kaybetmesini istiyor. ‘Bir taşla iki kuş vurmak’ istiyor; birincisi, ortak para euro değer kaybetme sürecine girerse Avrupalı şirketlere gelen siparişler artacak. Bunun canlandırıcı bir etkisi olacak. İkincisi de, deflasyon sarmalına girme sınırında olan fiyatlar, ortak paranın değer kaybı ile ithal malların pahalılaşması kanalından artmaya başlayacak. Çalışırsa bu da deflasyonist beklentileri kırmaya yönelik bir manevra olacak.
Avrupa’da bunu yakın zamanda deneyen Danimarka olmuştu; Danimarka Merkez Bankası Temmuz 2012-Nisan 2014 arasında uyguladı. Danimarka’nın temel amacı, ülkeye giren sermaye akımını caydırmak ve parasının değerlenmesini önlemekti. Bunda amaca ulaştı. Analistler, negatif faizin Danimarka’da perakende kredi faizlerine yansımadığını, hatta uygulama ile birlikte kredi hacminin de daralmaya başladığına dikkat çekiyorlar.
Belli ki; dünkü kararlar, paranın değer kaybetmesi odaklı bir Avrupa Merkez Bankası operasyonu oldu. Euronun değer kaybının sonuçlarının belli bir süre içinde piyasada yerleşmesinin de kredi talebini harekete geçirmesi, Haziran’da alınan ve finans dışı kesime kullandırılacak krediler için (TLTRO) uygun ortamın da oluşması hedefleniyor olmalı.
Avrupa Merkez Bankası’nın Haziran’da bahsedip ne zaman yapacağını açıklamadığı varlığa dayalı tahvil alımının da Ekim ayında başlayacağı bizatihi başkan Mario Draghi tarafından açıklandı. Bunun, deflasyon korkusu ile Avrupa’da varlık fiyatlarında ortaya çıkabilecek düşüşü kesmeye, en azından beklentileri iyimsere çevirmek için atılmış bir adım olduğu açık. Henüz ne kadar yapılacağı açıklanmayan alım programından Türkiye’ye gelecek kayda değer bir sermaye akımı olabileceğini sanmıyorum. Zira bankacılık ve reel kesimdeki likit kalma eğilimi hala güçlü.
Dünkü kararların, hedefe doğru uygulamaya konulan her bir aracın birbirini destekler bir zemin oluşturmasına dönük olduğu da anlaşılıyor. Bildiğimiz bu hali ile alınan bu kararlar; Avrupa’daki ihracatçılar için iyi bir haber iken, Türkiye’deki ihracatçılar için kötü haber. Zayıflayan euro, güçlenen dolar Türkiye’de, imalatçının maliyetini artırırken, hasılatını azaltacak.
Paylaş