Paylaş
Haziran merkezi hükümet bütçe sonuçları dün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklandı. Bakan Şimşek bütçe sonuçlarını, bu yılki bütçe açığının 33.3 milyar TL öngörüldüğünü hatırlatıp geçen yılki 18.9 milyar TL’lik açıkla karşılaştırılmamasını, hedefin gerçekleşme oranına göre bakılmasını öneriyor. Yani yüzde 80 artırılmış bir bütçe açığı hedefi içinde oynamak istediğini söylüyor.
Toplam faiz dışı fazla da geçen yıl 31.4 milyar TL gerçekleşirken, bu yıl 18.7 milyar TL hedefleniyor. Böyle bakınca Şimşek, bütçe performansının hedef-gerçekleşme olarak ölçülmesini söyleyerek, taktik olarak karşılaştırmanın ‘mekaniğini’ belirleyerek dar alana sıkıştırırken kendi hesabına epey akıllıca davranıyor.
Hedefi epey artırılmış bütçe açığı, 6 ayda 3.8 milyar TL olurken, gerçekleşme de hedefin de sadece yüzde 10’u oranında kalmış; bu iyi. Faiz dışı fazla da, 23.1 milyar TL olurken yıl sonu hedefini geçmiş durumda; bu da iyi. Tabii ki Bakan Şimşek’in çizdiği çerçeve içinde. Aralık ayında da aynı çerçevede kalıp kalamayacağımızı göreceğiz.
Ancak, işin mekaniği dışında, bu tablonun belli bir ‘mutlu anın’ fotoğrafı olduğunu da not düşmek gerekir. Bu yılki mutlak bütçe açığının geçen yıla göre yüzde 80 yukarıda olduğunu yeniden not edip, bunun da harcamalardaki artış oranının bütçe gelir artışının iki katı oranda artacağı tahminine dayandığını not edelim.
Bugünkü ‘mutlu an’ geleceğe taşınabilecek mi? Hayır. Çünkü sürdürülebilir değil. Nedeni de şu; bütçe açığını milli gelirin yüzde 2’sini aşmaması, son yıllarda bütçe gelirlerinin önemli bir parçası haline gelen ‘diğer gelirler’ kaleminden kaynaklanıyor. İleri dönük olarak sürekliliği garanti olmayan ve çoğunlukla bir defalık gelir kalemi olan bu kalemde 2014 bütçesine konulan hedef 54 milyar TL iken, 6 ayda hedefin yüzde 77’si sağlanarak 42 milyar TL oldu. Bu tutar, geçen yılın 6 aylık döneminin de yüzde 30 üzerinde. Bunda en büyük etkenin yerel yönetimlerle ilgili düzenlemeler çerçevesinde büyükşehir olan kentlerde özel idare fonlarının bütçeye devri olduğunu anımsatalım.
İleri dönük olarak asıl tehlikenin silueti bütçenin vergi gelirlerindeki yavaşlama olduğu çok açık. Altı aylık birikimli vergi gelirlerinin geçen yıla göre artış oranı yüzde 6.1’de. Aynı dönemde yüzde 9’luk bir enflasyon ve yüzde 4’lük bir büyüme oranı dikkate alınırsa vergi performansı bu nominal değerlerin hayli altında. Bakan Şimşek, KDV iadelerini hızlandırıldığını söyleyerek açıklamaya çalışsa da, iç pazardaki talebin de iyi bir göstergesi olan KDV yanında ÖTV tahsilâtında da artışın yüzde 1.8 gibi çok düşük bir oranda olması çarpıcı.
Kaldı ki; yılın ikinci yarısındaki ekonomik faaliyetin görece daha zayıf seyredeceği çok açık. Bu yüzden vergi gelirlerinin hedefi tutması zor görünüyor.
Normal koşullarda asıl soru şu olmalı; vergi dışı gelirlere dayanan ve çoğunlukla da bir defalık gelirlerden oluşan bütçe gelirlerine karşılık, 2008 sonrasında faiz dışı harcamalarının enflasyonun üzerinde reel biçimde hızla artırılıyor olması ileriye dönük olarak potansiyel bir bütçe sorunu demek.
İlerdeki bir dönemde hem enflasyonun çok üzerinde tabanı büyütülmüş bir kamu harcaması ile hem bir defalık gelirlerin olmadığı, hem de ekonomik büyümenin daha da yavaşladığı bir konjonktürde değişmeyen ya da gerileyen bir gelir kalemi ile baş başa kaldığımızda, bütçe açığı patladığında; eminim büyük bir çoğunluk, “ne güzel giden bir bütçe vardı; nasıl böyle bir tablo çıkıverdi birdenbire?” sorusunu soracak.
Bilmiyorum o dönemde “hedeflerle gerçekleşmeleri karşılaştıralım, öyle ise her şey yolundadır” diyen bir maliye bakanı bulabilecek miyiz? Enflasyonun üzerinde artan bir harcama tablosuna her defasında bir defalık gelir bulabildiğimiz sürece ‘her şey yolunda’ diyebilir miyiz? Temel hedefin vergi geliri üzerine, vergi gelirinin sürekliliğine dayanan bir maliye politikası olması gerekirdi.
Maliye bakanlarının başarısı, her bütçe döneminde ‘yeni gelir kaynakları’ arayışı içinde olmadan, vergilere dayanan sürdürülebilir bir bütçe dengesi yapısını teslim edebiliyor olması değil midir?
ugurses@hurriyet.com.tr
Paylaş