Paylaş
Çok açık biçimde, 2013 Haziran ayında nedeni Fed olan mali piyasa çalkantısının tüm gelişen piyasa ülkelerinde yaşandığı görülüyor. Türkiye, o tarihe kadar dalgalanmanın en düşük olduğu bir ülke iken, Fed’in bol para politikasından çıkış işareti ile 2013 Haziran sonrasında bu yeni duruma ayak uydurmadığı ve kur dalgalanmasının tavana yaklaştığı görülüyor. Seçilmiş 10 gelişen ülke parasının dalgalanma aralığını gösteren bantta, Türkiye’nin 2013 Haziran sonrasında kur dalgalanmasının en yüksek olduğu birkaç ülke arasında yer aldığı görülüyor. TL’nin dalgalanması, 2013 sonrasında gelişen ülkeleri içine alan bandın en üst kıyısında, yani tavanda seyrediyor.
Özellikle son bir buçuk aydaki kur dalgalanmasının nedeni olan Merkez Bankası’na faiz baskısı olduğunu bir tarafa bırakıp ‘pariteden oldu’ hikâyesi anlatılırken, Başçı’nın Beştepe’de Cumhurbaşkanı’na yaptığı sunumda bunun böyle olmadığı, bu grafik üzerinde rahatça görülüyor.
İşin ilginç tarafı; TL dahil 10 ülke parasının dalgalanma bandındaki en yüksek yerin yani tavanın bugünkü yeri, 2013 Haziran ayında Fed kaynaklı çalkantı sırasındaki dalgalanmanın tavanına göre daha aşağıda. Bunun anlamı; 2013 sonrasında Türk lirasının dalgalanmasının yapılan değerlendirmelerde atfedilen kırılganlığı gösterdiği ve en temel ivmesinin iç unsurlar olduğudur.
Zayıflatılan savunma
Faiz baskısıyla yüzde 14 artış gösteren dolar kuru, sadece parite hareketi ile olsaydı en fazla yüzde 5’lik bir artışı gösterebilecekti. Bu, tek başına sorunun içeride olduğunu söylüyor. Hele ki özellikle dış finansal dalgalanmaları karşılamak için savunmada yer alan bir kuruma yönelik suçlama ve hırpalama çabası bu süreci besledi.
Dış cephede doların euro ve diğer rezerv paralara karşı değer kazanma eğilimi hiç olmadığı kadar güçlü bir konjonktürde. Temel nedeni ise sadece Fed’in faizleri artırma zamanının yaklaşması değil, Avrupa’da giderek yayılan negatif faiz uygulaması ile Avrupa Merkez Bankası’nın fiilen tahvil alımını başlatarak piyasaya bolca euro sürmesi oldu. Japonya ise bir süredir bunu yapmaya devam ediyor.
Bu tabloda euro dolar paritesinin potansiyel olarak daha da düşmesi muhtemel. Özellikle bu çifte kaynaklı etkiyle güçlenen dolar dalgasının, kendi bahçesini temizlemekte geciken, çerçevesi belli bir ekonomi politikası olmayan bizim gibi ülkeleri daha fazla etkileyeceği çok açık. Bunun da ötesinde, siyasal kaygılarla ekonomi ve mali piyasalarda yaratılan ‘gürültü’, bu etkiyi daha da ileriye götürüyor, kırılganlık yaratıyor. Her şey bir tarafa, dışarıda bu kadar sıra dışı bir parasal çalkantı varken buna karşı ‘alan savunması’ yapacak olan, bağışıklık sistemi oluşturan finansal otorite Merkez Bankası’nın hırpalanması, örselenmesi anlaşılır gibi değildi zaten.
Beştepe’deki toplantı sonrasında sunum ve açıklamalara bakılınca; sonucun, mali piyasalara yansımasının ‘nötr’ yani ‘değişen bir şey yok’ olarak algılandığı görülüyor. Yeni ölçünün ise şu olduğu görülüyor; birincisi Merkez Bankası üzerinde ‘gürültü’ yaratacak olumsuz açıklama gelmemesi, ikincisi ise Merkez Bankası’nın bundan sonra ne yapacağı, nasıl davranacağı. Mali piyasalar sakin giderse bunun da en erken eşik gününün Salı günkü Para Politikası Kurulu toplantısı olacağı açık.
Ankara’daki siyasetçiler, Merkez Bankası’nı hedef alarak haddini bildirme iddiasıyla başlattıkları çalkantının sonunda, umarım elde kalan sonuçlarından nerede hata yaptıklarının dersini çıkarırlar.
Paylaş