Paylaş
Döviz rezervlerinin yeterliği üzerine uluslararası standartlar çerçevesinde oranlar ve karşılaştırmalar yapılmış.
Geriye doğru Merkez Bankası’nın ne kadar döviz aldığı, ne kadar sattığı verileri bakanlara gösterilmiş. Son üç yılda TL karşılığında yaklaşık 43 milyar dolarlık döviz satıldığı görülüyor.
Sunumda 67 milyar dolarlık zorunlu karşılık dövizi girişi sağlandığı da gösterilmiş.
İçeride nasıl anlatıldı bilemeyiz; ancak sunumun bütününden çıkan sonuç şu; döviz rezervlerimiz azalıyor, emanet dövizle oluşan rezervler büyük bir güvence değil.
Rezervler 110 milyar dolara düştüBaşçı’nın bakanlara yaptığı bu sunumda, 25 Aralık tarihli döviz rezervlerinin 113 milyar dolar olduğu gösterilse de, düşüş devam ediyor; 31 Aralık tarihli Merkez Bankası bilançosundan hesapladığım döviz rezervi 110 milyar 513 milyon dolar gösteriyor.
Olasılıkla orada bu seviyeden bahsedilmiştir.Böylece, Merkez Bankası 2015 yılını 17 milyar dolara yakın rezerv kaybı ile kapamış oluyor.
Merkez Bankası’nın mali sistemde döviz likiditesi ihtiyacı olduğunda ister borç vererek, ister TL karşılığı satarak sağlaması normal.
Normal olmayan, kendi parasındaki hızlı değer kaybına karşı başka ülkelerin bastığı paraların faizini değil, yine kendi bastığı paranın faizini yerinde, zamanında ve yeterince yükseltemiyor olması.
İşte Merkez Bankası’nın başına gelen de bu. Kendi bastığın paranın faizini görece düşük tutarak uzun vadeli risklerin yükselmesine neden oluyorsan, yeri geldiğinde yükseltemiyorsan, enflasyonun bile altında bırakıyorsan kendi yurttaşların bile başka paralara yönelir.
Sonunda beklentiler bozuluyor, rezerv kaybı yaratılıyor.
Rezerv kaybıyla da beraber, yatırımcılar ‘burada işler iyi gitmiyor’ demeye başlar, ülkeye döviz gelmez, kur artar, enflasyona yansır, maliyetler yükselir, tüketici güveni düşer, satışlar düşer.
Ekonomi düşük (sürünen) bir büyüme patikasında, çalkantı içinde durur.2011’den beri aynı tablo; Merkez Bankası yeri geldiğinde faizleri yükseltemiyor, her defasında şiddetli bir rezerv kaybı yaşıyor.
Sonunda sert faiz artırımı geliyor.
2011’de 99.5 milyar dolarlık rezervler 11.5 milyar dolarlık kayıpla 88 milyar dolara kadar gerileyince, sonunda kaçınılmaz olarak faiz artırımına gidilmişti.
Ayrıca emanet dövizle rezerv artırıp vitrini iyileştirme formülü yani TL karşılıkların yerine döviz getirme opsiyonu (Rezerv opsiyon mekanizması) başlatılmıştı.
Böylelikle rezervler bu emanet dövizlerle Aralık 2013’te rekor seviyeye 135.9 milyar dolara ulaştı.
28 Ocak 2014’e kadar 6 haftada 14 milyar dolar kaybedince sert faiz artırımı ile perde kapandı. Sonra yine aynı hikâye; 2015 başlarında yeniden baş gösteren faiz baskısı ile rezervlerde düşüş devam ederek bugüne 110 milyar dolara geldik.Umarım, bunu bu biçimde Bakanlar Kurulu’na açık yüreklilikle anlatmışlardır.
Sadeleştirme çıtası yükseldiMerkez Bankası faiz koridorunu sadeleştirmeyi FED sonrasına bırakmıştı.
FED Aralık ortasında faiz artırdı. Ancak Merkez Bankası tuhaf biçimde ‘topu taca atarak’’ bu defa ABD’deki hisse senedi ve tahvil piyasasındaki oynaklık endekslerine endeksledi. Bu endeksler düşük bir yere gelirse faiz koridorunu daraltarak sadeleştireceğini açıkladı.
Bunu açıkladığında VİX endeksi zaten oldukça düşük bir seviye olan 15-16 seviyesinde idi. Oysa tersine dış belirsizliğe karşılık içerideki belirsizlik azaltılmalıydı.
Oysa Başçı Bakanlar Kurulu’na hala bu göstergeden bahsederken VIX endeksi 22-23 seviyesini gösteriyordu.
Eğer burada kalırsa ki dünyadaki mali piyasaların yılbaşını geçtikten sonra daha oynak bir görünüm sergilediği gözleniyor, Merkez Bankası’nın sadeleştirme yapmaması beklenir. Ancak hiç şüphe yok bundan da dönüş olacaktır.
Başka bir bahane ile başka kapılar açılacaktır.
Şimdi yeniden düşünelim; kur neden soluklanarak yeniden yükselmeye devam ediyor?
Paylaş