Paylaş
Uluslararası ihraç olduğu için New York’daki mahkemeye gittiler, kazandılar. Bu durumda Arjantin, razı gelmeyip dava açan ve kazananlara ödeme yapsaydı; alacaklarının yüzde 75’inden vazgeçen diğerlerine de kapı açılacak, onlara da ödeme yapmak zorunda kalacaktı. Bunun yaklaşık 13 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.
Arjantin, ellerindeki tahvillerin yüksek ıskonto ile yapılandırılmasına yanaşmayan ve davayı kazananlara ödeme yapmadı. Ama ABD’deki mahkeme, bunu ödemezse diğerlerine de ödeme yapamayacağı kararı aldığından; dün Arjantin, 2001’de alacaklarının yüzde 75’inden vazgeçip yeni tahvillerle değiştirenlerin 539 milyon dolarlık faiz ödemelerini yapmadı. Kendisine tanınan 30 günlük süreyi dün doldurdu. İşte Arjantin’in ‘teknik iflasının’ özeti bu.
Bundan sonra ne olacak?
Bu durumun hemen mali piyasalara etkisi olmayacak. Çünkü beklenen bir durumdu. Ancak geleceğe ilişkin yeni ve önemli bir pencere açtığına dair hiç şüphe yok. Tüm uluslararası mali piyasadan borçlanan ülkeler açısından önemli bu.
Olasılıkla Arjantin, dava konusu edilen 1.6 milyar doları ödememe konusunda diretmeye devam edecek. Belki ileride bir uzlaşma yolu bulunacak. Ama New York’daki mahkemenin aldığı bu kararın en önemli sonucu; ileride herhangi bir ülke, uluslararası hukuka göre ihraç ettiği tahvilleri ödeyemez duruma düşer de, borç yapılandırmasına giderse “isteyen benim koyduğum koşullarla tahvilleri değiştirir, yeni koşulları kabul eder; istemeyen mahkemeye gider” derse başına gelecek hukuksal durum bugünden belli olmuş oldu.
2000’li yılların başında, ülkelerin borç ödeyemez duruma geldiğinde alacaklılarla hızlı anlaşmalar yapılabilsin diye IMF’nin de önayak olmasıyla ‘ortak hareket klozu’ (CAC) kavramı geliştirilmişti. Buna göre; alacakların üçte ikisi bir yeniden borç yapılandırması formülüne evet diyorsa yüzde 100 mutabakat aranmadan gerisine de aynı koşullar uygulanıyordu. İşte bu uygulama ağır darbe almış oldu.
Şimdi alacağının bir kısmından vazgeçenler bile, ileride bunu da alamayacak duruma düşebilecekler. Bu durum yeni bir hukuksal emsal oluşturdu; borçlanma araçlarını ihraç edenler de artık daha sert koşullarla yüz yüze kalacaklar. Olasılıkla büyük bir çoğunluk borç yapılandırmasına eskisi kadar gönüllü olmayacaklar.
Dış kaynaklara ihtiyaç duyan Arjantin’in, bu yeni koşullarda uluslararası borçlanma kulvarına yeniden çıkması olanaksız hale geldi. Bu, zaman içinde yoksulluğu derinleştirecek.
Darbelerden popülizme savrulan ülke
Arjantin, 1930-1989 arası 60 yıl içinde 6 askeri darbe yaşamış, ardından ilk sivil cumhurbaşkanını 1989’da seçerek demokrasiye dönen bir ülke. Son 25 yılını ise popülist politikalara heba etti. Eski Cumhurbaşkanı Fernando de la Rua, “Son 50 yılı büyüme sağlayacak yatırım harcamaları için değil, hükümet harcamalarını önceleyerek harcadık” diyerek özetliyor.
Arjantin 1930’lu yıllarda dünyanın zengin ülkeleri arasında sayılıyordu. Et ve buğday üretiminde dünyanın ilk 5’te olan lider ülkesiydi. O dönem için eğitimli nüfusu da önemli avantajlarından biriydi. Ancak bu avantajları katma değerli üretime çeviremedi.
The Economist dergisinde Şubat ayında yayımlanan dosyada, Arjantin’i Latin Amerika ülkelerinden farklılaştıran unsurun, ‘kısa vadecilik’ olduğu vurgulanıyordu. En önemli belirleyici unsurun, kurumların nasıl inşa edildiği ile ilgili olduğuna işaret ediliyordu. Daron Acemoğlu’na göre Arjantin’de kurumları oluşturma süreci hızlı ve ‘kayırmacı bir yeniden dağıtım’ formunda oluyordu.
1930’lu yıllarda kişi başı milli gelir bakımından dünyanın zengin ülkeleri arasında yer alan Arjantin, bu üstünlüğünü sayısız askeri darbelerle ve sonrasındaki popülizmle heba etti.
ugurses@hurriyet.com.tr
Paylaş