Paylaş
Kurumlar işlemediği için, ‘yavaşlatılmış bir tren kazasını’ hep birlikte izliyoruz. Döviz kuru da, bunların yansıdığı bir parametre. Tasarrufları harcamalarının altında olan ve bu eksiğini başka ülkelerin yurttaşlarının tasarrufları ile kapatan, yani başkalarının bastığı dövizler olmadan tasarruf açığını kapayamayan ülkemizde, faiz oranlarının ne olacağına kurumsal mekanizmalar değil, siyasetçilerin gölgesi karar veriyor. Bu yüzden de, olağan akışının çok üzerinde risk primi ödüyoruz, sert dalgalanmalar yaşıyoruz. Üç ay sonrasına dönük kararları almak olanaksız hale geliyor. Yatırım gelmiyor; her an kırılabilecek vasat bir büyüme sürecinde, çalkantılar içindeyiz. Türkiye’nin siyaseti yer yer 1990’ların siyasetine geri dönerken, ekonomisinde de 90 model tablolar sergileniyor. Demokratik siyaset ve kapsayıcılıktan uzaklaştıkça otoriter, karşı sözü olanı bırakın yakınana acımasız karşılık verilen bir tablo bu. İş dünyasının sesi çıkamıyor. Tahsil edilemeyen alacaklar, zorunlu vade uzatımları, büyüyen bilanço zararları konuşuluyor alttan alta. 90’lar da 2010’lar da ortak aklın kaybolduğu yıllar. Krizler sonrasında elde ettiğimiz kazanımları birer birer kaybediyoruz. 90’larda olduğu gibi muhtemelen kısa vadeli sermaye girişlerinde önemli bir anahtar olan kredi notunu da kaybetme eşiğindeyiz. Hepimiz, ekonomide de ‘biz bu filmi görmüştük’ demeye başlıyoruz.
Paylaş