Paylaş
Son iki gündür 5 hamle var, sıfır sonuç. Mali piyasadaki girdap büyüyor.
Merkez Bankası dün açıkladığı iki kararla, zorunlu karşılık olarak tutulan dövizlerin kısa vadede piyasaya likidite olarak girmesine, iki hafta sonrasında ise bir o kadarının yeniden Merkez Bankası’na geri dönmesine yol açacak. Yani 13 Mart’ta 1.5 milyar dolar piyasaya girecek, 27 Mart’ta 1.3 milyar dolar çıkacak. Ay sonuna geldiğimizde nette piyasada kalacak döviz miktarı sadece 200 milyon dolar olacak.
Bu kararın döviz piyasasına belirgin bir etkisi olmayacak. Çünkü Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) olarak bilinen sistem çerçevesinde, TL karşılıklar yerine Merkez
Bankası’na yatırılan dövizlerin bir bölümü yurt dışından borçlanılan dövizler. Ayrıca, bankaların döviz piyasasından döviz satın almalarının nedeni şu aşamada yetersiz döviz likiditesi değil.
Tam tersine, Merkez Bankası’nın dün aldığı zorunlu karşılık kararlarına bakılırsa kendisi açısından şöyle bir sonucu var; bankalardan geçici olarak topladığı döviz karşılıklarını kalıcı bir döviz karşılığına çevirmiş oluyor. Yani kendi döviz rezervlerinin kalıcılığına dönük bir adım. Hele Fed’in normalleşme sürecine girdiği ve gelişen ülkelerden döviz sıkışıklığına ilerleyen bir süreçte, Merkez Bankası’nın kendi rezervleri için kalıcı bir politika reçetesi ortaya çıkarması, fena halde farklı bir mesaj veriyor; ‘herkes dolarlarına sahip çıksın, sarılsın’. Merkez Bankası bu adımın ilkini Ocak ayı başında atmıştı, şimdi dünkü adımla ikincisini atmış oldu. Kötü zamanlama.
Merkez Bankası önceki gün de, bankaların kendisinden döviz borç alma faizlerini indirmişti. Ancak, acilen Merkez Bankası’ndan döviz borçlanacak bir banka için faizin birkaç puan pahalı olmasının pek önemi yok. Merkez Bankası’nın bu adımı atmasındaki amaç, sinyal etkisi; yani piyasayı sakinleştirmek için adım attığı mesajı vermek. Ancak bankacılar likidite kaynaklı bir kur baskısından bahsetmiyor.
Ankara’nın ‘anons etkisi’ olmadı
Dünkü açıklamalar da anons etkisi açısından bir merak ya da sakinleşme getirmedi.
Başbakan Davutoğlu’nun dünkü açıklamaları da, dün topladığı ekonomi zirvesi de mali piyasaya sakinleşme getirmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün Merkez Bankası Başkanı
Erdem Başçı ile yapacağı görüşmenin ilan edilmesi de. Döviz kuru sepeti önceki güne göre yükseldi.
Davutoğlu’nun Ak Parti grubunda yaptığı konuşmada, kur yükselişini ısrarla pariteye bağlaması, seçmene dönük makyajlama olsa da bunun böyle olmadığını, ‘ev yapımı’ olduğunu bilen mali piyasalar, bu durumu ‘gerçeklikten uzaklaşma’ olarak tanımlayıp kaygılanıyor.
Her iki gelişmenin ‘Ankara’nın durumun farkında olduğu ve normalleşmeye geri dönüldüğü’ sonucuna yol açan bir ‘anons etkisi’ olmamasının en temel nedeni, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın siyasete atılıp milletvekili aday adayı olma kararının, Başbakan Davutoğlu’nun tercihine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği yere gelmesiyle ilgisi var.
Erdoğan’ın Fidan’ın kararından vazgeçirmesi, Ankara’da ekonomide alınan kararlarda da kimin sözünün geçeceğine dair önemli bir damga oldu. Kimse yarın Erdem Başçı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmesini beklemiyor. Tersine Babacan ve Başçı’nın açmazının derinleşeceği hissiyatı egemen.
Sorun şurada; Merkez Bankası esaslı bir parasal sıkılaşma yapmadan döviz kurundaki yükselişin önünü alamayacak. Buna da engel, her siyaseti belirleyen Beştepe. Davutoğlu ise etkisiz. İndir baskısı altındaki Merkez Bankası faizi yükseltme aşamasına geldi. Aynı açmazın içinde.
Ne parite hikayesi, ne de Brezilya gibi yolsuzluk skandalının derinleşmesi nedeniyle parasının değer kaybetmesini bir tarafa bırakarak ‘diğer gelişenlerin de parası değer kaybediyor’ hikayesini gündeme sürmek TL’nin değer kaybına çare getirmiyor. Tersine, ‘hükümet olan bitenin farkında değil mi?’ sorularını yükseltiyor. Bu da girdabı büyütüyor.
Paylaş