Paylaş
20 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri ile başlayan ‘faiz indir’ baskısı, tam da 10 yıllık tahvil faizlerinin son iki yılın en düşük seviyede olmasına (yüzde 7.05) denk gelmişti. Kimse bu konuya dokunmasa olasılıkla düşüş devam edecekti. Oysa önceki günkü kapanış yüzde 8 oldu. Yani kısa vadeli faizi düşürsün diye Merkez Bankası’na baskı yapan siyasetçiler, uzun vadeli faizlerin yaklaşık 1 puan yükselmesine neden oldular. Peki, neden yükseldi? Faizleri baskıyla indirme çabası, döviz kurunun yükselmesine yol açtı. Dolar kuru 2.33 TL seviyesinden 2.50 TL’ye kadar yükseldi. Yani ‘kaybet-kaybet’ oldu.
Bu kurla faiz indirimi artık zor
İşte sorun da burada; döviz kuru yükseldikçe, kurdan enflasyona olan geçişkenlik nedeniyle enflasyon görünümü de bozuluyor, faiz indirim süreci baltalanıyor. Merkez Bankası’nın araştırmasına göre kurdaki yüzde 10’luk bir artış, enflasyona 1.3 puan yansıyor. Başka bir çalışmaya göre ise Merkez Bankası’nın kredibilitesinin düşük olduğu durumda, yansıma daha yüksek oranda olabiliyor. Son 20 gündeki kur artışı, önümüzdeki dönemde yaklaşık 1 puanlık bir enflasyon yaratacak.
Özeti şu; kur yüksek seyrettikçe, kur dalgalanması yüksek oldukça Merkez Bankası’nın ‘kör gözüm parmağına’ faiz indirmesi mümkün değil. Siyasetçiler, ‘çalışan saati’ kurcalayıp bir çuval inciri berbat etmiş oldu.
Başçı’nın mesajı
Geçtiğimiz Pazar günü Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından ‘Türkiye Başkanlığı’nda G20 Gündemi’ konulu konferansta karşılaştığım merkez bankacıya, çok eleştirildiklerini, bu konuda konuşup konuşmayacaklarını sordum. Konferansın Pazartesi günkü programındaki Başçı’nın konuşmasına atıfta bulunarak, “olacak” dedi. ‘Peki, mesajınız ne olacak’ soruma ise “The medium is the message” (Mesaj medyanın kendisidir) yanıtını verdi.
Bu bir iletişim kavramı. Akademisyen iletişimci Dr. Esra Arsan bunu şöyle açıkladı: “Dünyanın en ünlü iletişimcilerin McLuhan’ın bu sözü ‘Her mesaj aynı zamanda o mesajın iletildiği medya ortamını (radyo, TV, internet vs.) içinde taşır’ anlamına geliyor. Mesajların gazete, TV, radyo veya internetten gelmesi, o mesajın algılanış biçimini de etkileyebilir. Yani iletişim jargonuyla basitleştirirsek, ‘söylenene değil nerede söylendiğine bak’ diyebiliriz.”
Nitekim Merkez Bankası Başkanı Başçı, uluslararası nitelikli bu toplantıda yaptığı konuşmada kimin ne dediğine bir gönderme yapmadan, çok net bir duruş gösterdi. ‘Ekonomi 101’ denilebilecek bir çerçeveden başlayarak anlattıklarının özeti şuydu; Merkez Bankası’nın büyümeye verebileceği en büyük destek, fiyat istikrarını sağlamasıdır. Konuşmasında ABD ve Japonya örneklerini ‘sıkılaşma sonrası enflasyon düşüşü’ tablolarını koyması bu yüzdendi. İkincisi de, ‘büyümeyi yükseltmek istiyorsanız, ülkedeki potansiyel büyümeyi yukarı çekecek reformları (işgücü piyasası, insan sermayesi, teknoloji, yenilikçilik ve fiziksel altyapı) yapın. Bu, siyasetçilere ve kamuoyuna verilmiş çok açık bir mesaj.
Kış ortasında toplanma
Dün Neşe Karanfil’in Hürriyet’te yer alan haberinde, Erdem Başçı’nın Merkez Bankası başkanlarına tahsis edilen lojmanı boşaltarak çıktığı yer alıyordu. Merkez bankacılar, son 10 yıllık dönemde iletişim konusunda neredeyse tüm literatürü bilecek kadar uzman ve dikkatliler. ABD’de geçmiş başkanlardan Paul Volker’ın toplantılara giderken ‘çantasının şişkinliğine’ bakılıyordu. Bu, tartışılacak sorunların da büyüklüğüne işaret olarak kabul ediliyordu. Ankara’nın karakışının ortasında gerekçesi ne olursa olsun lojman boşaltmanın geriye bırakacağı tek bir anlam var; ‘çantamı topladım’ demek. Buna bir de, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın uluslararası bir platformu seçerek G20 toplantı açılışında söylediği “Merkez Bankası'nda gayet yetkin bir ekibimiz var, ekibimize güveniyoruz... Doğru zamanda doğru kararlar aldıklarına inanıyoruz” sözleri de bu çerçevenin içini dolduruyor.
Başçı, kur bu yüksek seviyede olduğu sürece faiz indirimi yapmadan ‘pas geçebilir’. Belli ki, Erdem Başçı, 24 Şubat’ta doğru olanı yapacağını hissettiriyor. Babacan’ın desteği de yanında. Ancak, Merkez Bankası olması gerekeni, kendi açısından doğru olanı yapar da, siyasetçilerce yine ve yeniden ateş altında olursa işte o zaman ‘dananın kuyruğu’ fena kopabilir.
Paylaş