Paylaş
Modern resmin öncülerinden Turani’nin, 70 yılı aşan sanat yaşamındaki resim anlayışı, soyut kurgulu bir etki biçimi arayışına dayanıyor. Turani’ye göre sanatçı için doğa biçimi değil, doğa biçiminin resimselleştirilmiş kurgusu önem taşıyor. Resimleri, optik görüntü biçiminin deformasyonuna değil, etki biçiminin zaman içinde araştırılarak bulunabilen soyut, önceden bilinemeyen kurgusuna dayanıyor.
Peki Turani, resimle nasıl tanıştı? Bir yandan KAV’daki sergiyi gezerken, diğer yandan Turani’nin henüz basılmamış kitabından derlediğimiz anılarla bunu öğrenebilmeniz mümkün. İşte Turani’nin resime başlayışıyla ilgili anılardan bir kesit:
“Resimle tanışıklığım, daha doğrusu içimde uyanan ilgi, anımsadığıma göre, kısa pantolonlu saf çocukluk dönemimde, galiba 1933 yılında başladı. Ama öyle sanata ilişkin bir ilgi filan değil. O zamanlar Avrupa’dan kağıt üzerine basılmış çıkartma resimler getirildi. Hani şu çocukların defterlerine yapıştırıp, üzerini ıslatıp parmakla sürterek çıkarttıkları resimler. İşte onlara bakmak, benim çocuk dimağımda hala anımsadığım olağan dışı bir zevk, bir tat bırakırdı. Bugün herhalde inanmak zordur, o renkli çıkartma kuş resimlerini ve kimi kartpostal İsviçre manzaralarını seyrederken adeta büyülenmiş gibi olmama. Bu renkli çıkartma resimler ve kartpostal İsviçre manzaraları, elbette sanat ile ilgili şeyler değildi. Ancak, çocuk ilgisinin nasıl başladığını göstermesi bakımından bu anı, bana hala sevimli ve çekici geliyor.
Neyse, resimle ilgim, sanırım böyle çocukça bir yaklaşımla başladı diyebilirim. Sonra boya ile anlatım dünyasına girmem, orada kendime bir yer aramam gene böyle anılara ve tatlı, hoş ya da zahmetli geçmiş olaylara dayanır. 1930 ve 40’larda İstanbul’da Babıali yokuşunda Memduh Aygün adlı, tüp yağlıboya da satan bir kırtasiye dükkanı vardı.
İstanbul’da başka yerlerde resim için tüp yağlıboya bulmak, öyle pek olacak şey değildi. O sıralar yaşım 8 filan olmalı. Dolmabahçe’den Babıali’ye tramvayla ya da yürüyerek gitmek, o yaşta bir çocuk için kolay mı? İlkokul çocukluğu yaşamımda o sıraların bütün yoksulluklarına karşın, Atatürk’ün fotoğraflarını büyülterek yapılan karakalem portre resim özentileri, kimi renkli baskı posta kartlarına bakarak sulu ve yağlıboya girişimleri, hep o safça çocukluk çabalarıydı. Öyle, yapılanın ne olduğunu bilmeden amaçsız bir merak. İşte o kadar (...)
Konu, yukarıda değindiğim Babıali’deki Memduh Aygün’den alınan ve tüpü beş kuruş olan küçük yağlıboyalar. O sıralar, o küçük boya tüplerinden on tanesine sahip olmak, bir zenginlikti. Hatta 1960’lara değin öyle bol boya ile resim yapmak, herkesin harcı değildi. Resimle uğraşmak zor ve o günlerin yokluğunda pahalıydı da. Yağlıboya resim için Amerikan bezi ya da kaput bezi denilen o adi dokumayı, şasi vb. gibi malzemeleri bulup, çatıp, boyayıp bir tuval yapmak, büyük işti. Yani resimle olan ve gönül dolusu ilgiye dayanan ilişki, bütün bu yokluk ve zorluklara rağmen devam etti. Sonra 1937’de Resim ve Heykel Müzesi, Atatürk tarafından açılınca, oraya bir çocuk olarak gidişim; biraz toz ve küf gibi kokan havasız salonlarda dolaşışım...”
Hikayenin devamı için tavsiyem Turani’nin sergisini gezip görmeniz.
KENTTE NE VAR?
Firdevsi Feyzullah ve oğulları (25 Ekim’de açılacak-Galeri Soyut/Hilal Mah.), Ustalardan seçmeler (24 Ekim’de açılacak-Nurol Sanat/ Çankaya) İsmail Altınok’dan seçmeler (30 Kasım’a kadar-İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Yusuf Katipoğlu (24 Ekim’de açılacak-Fırça Sanat/Hilal Mah.), A.Adnan Azar ile “Senaryoya yolculuk” atölyesi (26 Ekim’de başlayacak-GaleriM Armada/Armada AVM), Hasan Karegari (25 Ekim’de açılacak-GaleriM Ümitköy), Karma Sergi (31 Ekim’e kadar-Krişna Sanat/Kavaklıdere)
Paylaş