Paylaş
Arık’ı, 2011’de Mustafa Ayaz Müzesi 1’inci Gençlerarası Resim Yarışması’nda kazandığı Başarı Ödülü’nden bu yana tanıyorum. Arık’ın bu son sergisindeki eserleri “hiperrealist” yaklaşımıyla tuvale yansımış. Uzaktan fotoğraf gibi algıladığınız şeyin, aslında tuval üzerine yapılmış resim olduğunu, esere iyice yaklaştıktan sonra algılayabiliyorsunuz. Bu kısa girişten sonra “neden otomobil” sorusunu yanıtlaması için sözü Arık’a bırakıyoruz:
“Sanatçıların çoğu gibi ben de resim yapmaya çocukluk yıllarımda başladım. Sanki gözümü açar açmaz çizmeye başladım gibi hissediyorum. Sadece otomobil çizerdim. Kimsenin bana, ‘şunun resmini yap’ dediğini hatırlamıyorum. Kendi kendime bu işe başlamamda bir anlam vardı bence ve hayatım boyunca otomobil çizimleri yapmak için bu yüzden ısrarcı davrandığımı söyleyebilirim. İlk yıllarda tasarımlar yapardım daha sonra genelde klasik otomobillere ilgi duydum. Nedenini şu şekilde açıklayabilirim; insanlık, modern çağda yaşamasına, neredeyse bütün teknolojik imkanlara sahip olmasına, bunları kullanabilmesine rağmen geçmiş dönemlere karşı bir özlem ve hayranlık duymaktadır. Bu hayranlık yaşadığımız her anın geçmişten kopup gelmesine bağlıdır belki de. Geçmişe karşı duyulan hayranlığın en temel örneklerinden biri de otomobillerdir kuşkusuz. Çünkü üretildikleri dönemin tasarım fikrini ve belki de sanat anlayışını yansıtırlar.
YÜRÜYEN HEYKEL GİBİLER
Abartıyor olabilirim hatta ama her biri sanat eseri gibi geliyor bana, en azından o kaygı ile tasarlanmışlar sanki. Örneğin, üretildiği dönemin bütün özeliklerini yansıtan 1929 model Bentley Blower marka otomobilde içe-dışa doğru genişleyen daralan hatlar, yuvarlak dalgalı çizgiler ve her eski otomobilde bulunduğuna inandığım estetik kaygı bana bir heykeli anımsatıyor. Yürüyen, ses çıkaran ve hatta hız yapabilen bir heykel. Bir çok parça kaportanın altına gizlenmemiş, apaçık ortadadır. Bu durum detayları da gözler önüne serer. Detaylar her zaman ilgimi çekmiştir. Klasik dönemlere ait otomobilleri günümüzde yollarda fazla göremiyoruz. Çoğu zaman garajlarda, sergilerde, müzayedelerde rastlıyoruz. Birçok endüstriyel üründe olduğu gibi otomobillerin de zamanla değer kazandığını görürüz. Öyle ki, üretildiği dönemde yüzüne bile bakmadıkları halde günümüzde ciddi fiyatlara alıcı bulabilmektedirler. Bunun aksini düşünenler de olabilir fakat birçok insanın her yerde gıcır gıcır otomobiller dururken 60 yıllık bir otomobili hurdadan alıp, ciddi emek ve para harcayarak restore etmelerini, bunu daha çok önemsediklerini gözden kaçıramayız. Geçmişe duyduğumuz özlemin en büyük kaynağı hiç kuşkusuz kaybedilen manevi değerler ve kültürümüzdür. Maddiyatın daha çok önem kazandığı, komşuluk ilişkilerinin bittiği, bölünmelerin arttığı modern çağda teknoloji ilerledikçe bazı değerlerimizi kaybediyoruz, tembelleşiyoruz. Maddiyatın daha çok önem kazandığı çağımızda maneviyata duyulan özlem kaçınılmaz. Otomobiller de benim için bu özlemi simgeliyor. Üretildikleri dönemin simgeleri. Resimlerime bakıp derinlere dalan insanları gördüğümde ‘işte başardım’ diyorum. İnsanların böyle bir tuvale baktıklarında duydukları ilgi ve hayranlığa tanık olmak her zaman hoşuma gitmiştir. Bu; kimi zaman resme, kimi zaman tuval üzerindeki otomobile duyulan bir hayranlık. Bunun daha güçlü hissedilebilmesi, izleyici ve eserlerim arasında daha kuvvetli bir bağ oluşabilmesi için otomobilleri tüm ayrıntılarıyla gerçekçi bir üslupla yansıtmak tercihim olmuştur.”
TORUNA SERGİ SÖZÜ
Erhan Peker’in resime ilgi duymasında ve koleksiyoner olmasında kızı Hande’nin rolü çok büyük. Hande’nin resimle ilgilenmesi ve çocuk yaşta yaptığı bir resimin uluslararası alanda başarı kazanması, bir anlamda babası Erhan Peker’in içindeki resim sevgisini de açığa çıkarmış. Öyle anlaşılıyor ki, bu sevgi kuşaktan kuşağa geçiyor. Hande-Özgür Çağlan Kuyumcu çiftinin kızı Mevce de, annesinin izinden gidiyor gibi. Resim çalışmalarını aralıksız sürdüren Mevce, babası Özgür Çağlan’ın destek verdiği Osman Arık sergisinde dedesi Erhan Peker’den “sergi açma” sözü aldı. Mevce, derslerinden fırsat buldukça yaptığı resimlerini önümüzdeki yıl sergilemeyi hedefliyor.
KENTTE NE VAR?
Ahmet Güneştekin-Bubi-Frigyes König ve Istvan Orosz “Dört” sergisi- 27 Kasım’da açılacak-(Güler Sanat/Ümitköy), Cihangir Vefa Öztürk-27 Kasım’da açılacak (Galeri Akdeniz/Yıldızevler), Hüseyin Yıldırım-6 Aralık’a kadar (Alev Sanat/Çayyolu), Nermin Alpar-31 Aralık’a kadar (City Hotel/Çankaya), Savaş Simitli-Ertan Mutlu-11 Aralık’a kadar (Emin Antik/Kale), Ayla Aksoyoğlu-3 Aralık’a kadar (Krişna Sanat/K.dere), Hatice Soysal-25 Aralık’ta açılacak (Sevgi Sanat/Çankaya), Ayşın Demirci-Yarın açılacak (TBMM Kültür Evi/Kızılay), Füsun Köksal-Bugün açılacak (vakıfbank Genel Müdürlük Sanat Galerisi).
Paylaş