Paylaş
KANAL-D Ana Haber Bülteni'ni sunan Yasemin Özdemir'in ailesi Yalova'da yaşıyor. Emekli devlet memuru olan anne ve babası, yüzyılın felaketini getiren o korkunç gecenin ilerleyen saatlerine kadar, bir dost ziyaretindeydiler. Evlerine döndükten yaklaşık 45 dakika sonra koca bina, ağır ateş nöbetine tutulmuş hastalar gibi zangır zangır sarsılmaya başladı. Yaşlı çift, kulakları sağır eden uğultular arasında dışarı fırladı. Çevredeki yapıların peş peşe devrilirken çıkardığı gürültüye, enkaz altında kalanların dayanılmaz çığlıkları karışıyor, şaşkın ve çaresiz karı-koca, şok fırtınası içinde ‘‘Allahım sen bizi koru...’’ diye yalvarmaktan başka bir şey yapamıyordu.
ŞOK YAYIN
Yasemin'in Yalova'da oturan ablasıyla eşi ve çocukları da, tatil için Ege kıyılarına gittiklerinden, topluca ölmekten şans eseri kurtulmuşlardı.
Yasemin Özdemir, depremin sona ermesiyle birlikte telefona sarıldı. Ama tüm çabası boşunaydı. Hatlar kilitlenmiş, Yalova'nın dünyayla bağlantısı kesilmişti. Ailesinin hayatta olduğunu öğrendiğinde, Kanal-D Ana Haber Bülteni'nin başlamasına sadece bir saat kalmıştı.
Anne ve babası kurtulmuştu ama, onların misafirliğe gittiği aileden sağ kalan olmamıştı. Ablasının 4 katlı kışlık eviyle, yazlık konutu da yerle bir olmuştu. Yasemin'in arkadaşlarının çoğu, artık birer deprem kurbanıydı.
Dakikalar ilerliyor, canlı yayın yaklaşıyordu. Yasemin Özdemir, profesyonellere yakışır bir gayretle kendini toparladı, makyajını yaptı ve kamera önündeki yerini aldı. Stres dolu saatlerden sonra damarlarında boşalan adrenalin sağanağından olsa gerek, o akşamki sunuş performansı doruktaydı. Onu izleyen bültenlerde de çok başarılıydı.
NTV'nin genç muhabirlerinden Esra Sert'in ailesi ise Adapazarı'ndaydı. Yöneticileri onu, haber geçmek için memleketinde görevlendirdiler. Esra da dayanılmaz sancılar içindeydi. Gerçi ailesi ölümden dönmüştü ama, birçok yakını ve arkadaşı enkaz altında kalmıştı.
Dayanılmaz acılarıyla canlı yayına başlayan Esra Sert, bana göre Batılı meslektaşlarını bile imrendirecek bir başarı çizgisini yakaladı. Türkçeyi mükemmel kullanıyor, mantık halkalarını koparmıyor, abartıya kaçmadan, felaket tellallığı yapmadan, seyircinin beklediği mesajları veriyordu. Hem de yüreğindeki duyguları seyirciye hiçbir şekilde hissettirmeden...
YÜZYILIN FELAKETİ
Yüzyılın felaketinin ocakları söndürdüğü o kör karanlık saatler, yerini gün ışığına bırakmaya hazırlanırken, Kanal 6 Haber Genel Yönetmeni Aydın Özdalga, helikopterle çoktan havalanmış ve zayiat verilen yörelere doğru uçmaya başlamıştı. Bir yandan görüntü alıyor, bir yandan da Gölcük'teki anacığının akıbetinden endişe ediyordu. Gölcük'e iner inmez doğruca evlerine koştu. Enkaza dönüşen binadan güçlüke kaçan annesini görünce, sevinç çığlıkları atmaya başladı. Baba yadigarı evleri yıkılmış, ailenin gayrimenkul yatırımları `toprağa gömülmüştü. Aydın Özdalga, her şeyi bir kenara bırakıp, kamera önüne geçti ve Gölcük'ün coğrafyasının değiştiğini gösteren haberi Türkiye'ye duyurdu. Blok apartmanlar denize kaymış, parklar sular altında kalmıştı. Aydın bile çocukluğunun geçtiği Gölcük'ü tanımakta zorlanıyordu.
Haber editörleri, kadın muhabirlerin duyarlı yapılarını göz önünde bulundurarak, onların felaket bölgelerine gönderilmelerinin riskli olduğunu düşünürler. Ancak yanan TÜPRAŞ Rafinerisi'nden canlı yayın yapan Beril Ekşioğlu (Kanal D), Gölcük'ten ilk haberleri geçen Yonca Sevim Pir (ATV) ile Adapazarı'nda görevlendirilen Arzu Zengin (ATV), serinkanlı yaklaşımları ve abartıya geçit vermeyen anlatımlarıyla son derece başarılıydılar. TÜPRAŞ yangınından söz edince, NTV'nin oradaki muhabiri Murat Akgün ile Gölcük'te konuşlanan Fuat Kozluklu'nun başarılarına da değinmeliyim. Her iki değerli muhabirin dünyanın önde gelen TV kanallarındaki meslektaşlarından geri kalan hiçbir yanları olmadığı gibi, zaman zaman olağanüstü başarı çizgisine ulaştılar. Açıkçası NTV, felaket haberciliği sürecinin yüzakı medya kuruluşuydu.
İLETİŞİM KÖPRÜSÜ
Bu arada Oğuz Haksever'den (ATV) bahsetmezsek, hakkını yemiş oluruz. Haksever, Kandilli Rasathanesi ile toplum arasında, son derece sağlıklı bir iletişim köprüsü kurdu. Adeta tek kişilik bir ordu gibi çalıştı.
Kanal D muhabiri Murat Kul'un ilk gün boyunca, helikopter görüntüleri eşliğinde yaptığı anlatım, felaketin boyutlarını ortaya çıkaran, ağır zayiatı gözler önüne seren örnek bir haberci çalışmasıydı.
TGRT Haber Merkezi'nin de ataklar yaptığını ve bu çabasıyla ‘‘yarışlarda artık ben de varım’’ mesajını verdiğini ayrıca kaydetmek gerekir.
Buraya kadar hep başarılı meslektaşlarımızı anlattık. Peki, ya herkesin can mal kaygısına düştüğü, acılar içinde kıvrandığı atmosferi reyting kaygısıyla sömürenler, görüntülerin her şeyi anlattığı yetmiyormuş gibi, bir de onları sansasyon ketçapıyla daha da dayanılmaz hale getirip yutturmaya kalkan cazgırlar yok muydu? Kuşkusuz vardı. Böylesine sorumsuzluk örneklerini sıralamaya kalksak, sayfalar almaz.
Sözün özüne gelince... Türkiye, felaketler karşısında devletin müdahale gücünün acz içine düştüğünü, sorumlu TV yayıncıları sayesinde öğrendi. Felaket haberciliğini reyting avcılığına dönüştüren sorumsuzlar ise, kendi felaketlerini hazırladılar.
Paylaş