Paylaş
‘‘Susurluk Raporu’’nun yayınlandığı ARENA programını şu dileklerle kapatmıştık:
‘‘...Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın raporu, kuşkusuz geniş bir yankı ve tartışma yaratacak.
Devletin, bu raporda sergilenen gerçeklerin üzerine tüm gücüyle ve tam bir kararlılık içinde gitmesini diliyoruz.
Evet, çetelerden arındırılmış, vatandaşına şeffaflık içinde güven veren, hukuka saygılı bir devlet yapısı içinde, tertemiz bir Türkiye özlemiyle, hepinize güzel geceler ve mutlu yarınlar...’’
TARTIŞILAN RAPOR
Programın kapanış jeneriğiyle başlayan tartışmalar sürüyor. Rapor için ‘‘Dağ fare doğurdu!’’ diyenler olduğu gibi, ‘‘Daha ne istiyorlar?’’ tepkisini gösterenler de var. Hürriyet'ten Oktay Ekşi ile Sabah'tan Hasan Cemal, ‘‘Devlet ilk kez kendi içinde yaşanmış bazı rezaletleri kabullendi ve resmi bir rapora bağladı’’ yorumunu yapıyorlar.
Raporun üslubu ve içeriği tartışılabilir, tespitler yetersiz bulunabilir. Ancak Kutlu Savaş'ın kaleminden tarihe mal olan bu itirafın, bir ‘‘ilk’’ olduğunu, kimse inkâr edemez.
Yıllardır devleti, sistemi ve toplumu kemiren rüşvet, yolsuzluk, vurgun, kumar, fuhuş, uyuşturucu çeteleri ve faili meçhul cinayetler gerçeğinin peşinden koşan bir gazeteci olarak, Susurluk konusundaki asıl önemli gelişmelerin, bundan sonra başlayacağına inanıyorum.
Ucunda ‘‘temiz toplum ışığının’’ gözüktüğü karanlık yolun, birçok tehlike ve tuzakla dolu olduğunu unutmayalım.
Başbakan Mesut Yılmaz, ‘‘Ben, üzerime düşeni yapmaktan hiçbir zaman çekinmeyeceğim. Ancak kamuoyu ve medya da, konuya olan ilgisini sürdürmeli’’ derken, önemli bir gerçeğe işaret ediyor.
Bu uzun ve mücadele gerektiren süreç içinde, kamuoyunu aydınlatma ve bu yolla Susurluk'a ilgi düzeyini dorukta tutma görevi, medyaya düşüyor. Bu amaçla hareket edecek araştırmacı ekipler için Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı'nın raporunda, net hedefler mevcut. Örneğin, Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal'ın, ilk kumarhane açma iznini, ANAP'lı Turizm Bakanı İlhan Aküzüm döneminde aldığı, CHP'li Abdülkadir Ateş'in bakan olduğu tarihlerde ise 8 kumarhane sahibi olduğu yazılmış.
YANIT BEKLEYEN SORU
Abdülkadir Ateş, dün yaptığı açıklamada, ‘‘Kumarhanelere ruhsatı bakanlar değil, bürokratlar verir!’’ demiş. Doğrusu bu açıklama beni pek tatmin etmedi! Türkiye bürokrasisini yakından gözleyenler, son çeyrek asırda yaşadığımız siyasal yozlaşma nedeniyle, bürokratların yönetime egemen olan siyasi anlayışa uygun hareket etmek zorunda olduklarını çok iyi bilirler. Bu nedenle Ateş'in açıklaması, doyurucu olmaktan uzaktır.
Şimdi ben kendisine buradan bir soru yönelterek, çok net yanıt vermesini rica ediyorum. (Bu soruyu daha önce televizyon programlarında da ekrana getirdim, ama yanıt alamadım.)
‘‘Acaba bakan olduğunuz dönemde, çok sayıda kumarhane açan bir kişiyle ve onun eskiden milletvekili olan bir temsilcisiyle, Ankara'nın lüks otellerinden birinde yemek yediniz mi?’’
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ‘‘Raporu hayal kırıcı buldum!’’ derken, haklı olabilir. Ancak daha radikal tespitlerle dolu bir belge beklediğini söyleyen Baykal, toplumun kendisinden, bu raporda değinilen ‘‘kumarhane açma’’ konusunun üzerine, radikal şekilde gitmesini beklediğini unutmamalıdır.
Bu arada dönemin ANAP'lı Turizm Bakanı İlhan Aküzüm'ün de kumarhanecilerle bir bağlantısının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Sevgili okurlarım, Anayasa Mahkemesi, son sözü söyledi ve Türkiye geç de olsa, kumarhane belasından büyük yaralar alarak kurtuldu.
Son 10 yılda, kontrolsüz kumarhane rantı, uyuşturucu kaçakçılığından gelen kara paralarla birleşerek, hukuk devleti ve demokrasinin temeline yerleştirilen bir patlayıcıya dönüştü.
İŞİN ÖZÜ
Hiç kuşku duyulmamalı ki, Susurluk'taki kaza olmasaydı, kumarhane ve uyuşturucu kaçakçılığından sağlanan milyarlarca doların üstüne oturan güç, bugün iktidardaydı.
Bu gerçek, raporda itiraf edildiği için, bize göre Susurluk'la bağlantılı gelişmeler, asıl şimdi başlıyor.
İşin özü de budur.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, devletin kimler tarafından ve hangi amaçla hukuk çizgisinden çıkarılıp, çetelerin egemenliğine bırakılmak istendiğini öğrenme hakkına sahiptir.
Bu hakkı kullanmasını bilen toplum, sadece öğrenmekle kalmaz, hukuku çiğneyenlerin er geç cezalandırıldıklarını da görür.
Yeniden yapılanma, ancak böyle sağlanabilir.
Not: Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin önderi Uğur Mumcu’yu büyük bir özlemle anıyorum. Yaşamış olsaydı Türkiye susurluk’u daha kolay çözerdi.
Paylaş