Paylaş
Yıl 1994, günlerden 19 Aralık Pazartesi...
Dondurucu ayazın, İstanbul'u mercimek iriliğindeki kar tanecikleriyle örtmeye çalıştığı öğle saatlerinde, Bülent Fırat adlı kişi, tam 24 kurşunla öldürüldü.
GÖZDE TETİKÇİSİ
Tetikçiler, üç kişiydiler ve Vatan Caddesi'ndeki Akgün Oteli'nin hemen yanıbaşında bulunan otoparkta sıkıştırdıkları Bülent Fırat'a kurşun yağdırdılar.
Aynı tetikçiler, bir gece önce de onun dört adamına kumarhanenin makine dairesinde işkence yapmışlar, kollarını, bacaklarını kırdıktan sonra, evlerinin yakınındaki sokağa atmışlardı.
Fırat'ın adamları ağır işkenceye karşın onun yerini söylememekte direnince, iş pusuya kalmıştı. Nitekim kurban, kokainin de etkisiyle adamlarına yapılanların hesabını sormak için otoparka gelince, çapraz ateşle infazı gerçekleşmişti.
Bıçkın bir delikanlı olarak ünlenen Bülent Fırat, son nefesini verirken bile, Ömer Lütfü Topal'a ana avrat küfrediyordu. Çünkü ölüm emrinin ondan geldiğini biliyordu. Oysa, kısa bir süre öncesine kadar ‘‘Kumarhaneler Kralı’’nın en has adamı, en gözde tetikçisiydi. Patronu ‘‘vur’’ deyince öldürecek kadar gözü kara biriydi. Örneğin, borç taktığı yetmiyormuş gibi, Ömer Lütfü Topal'a kafa tutmaya yeltenen Ömer Haşhaş'ı beş kurşunla yaralayarak, havasını alıvermişti! Hem de Gayrettepe'de Emniyet Müdürlüğü'nün çok yakınındaki bir lokantada!..
Topal, bu olaydan sonra sadık adamına kol kanat germiş, cezaevine onun yerine sahte bir sanığı göndermişti. Adamları, Topal'ın parayla her şeyi yaptırabileceğine, gerektiğinde kendilerini ipten bile kurtarabileceğine inanmışlardı. Bu güven duygusuyla adam dövüyor, kol bacak kırıyor, işkence yapıyor, karakola düştüklerinde ise ellerini kollarını sallayarak çıkıyorlardı.
Ancak aynı Topal, asiliğe hiç tahammül edemeyen bir kişiliğe sahipti.
Böyle durumlarda en sevdiği adamına bile acımaz, ölüm emrini çıkarmakta hiç tereddüt etmezdi.
Bülent Fırat'ın sonunu getiren süreç de, böyle başlamıştı. Daha fazla para ve güç isteyen tetikçi Fırat bunları elde edemeyince, dört adamıyla birlikte Akgün Oteli Kumarhanesi'nin yanındaki otoparka el koymuş ve kumarhaneyi haraca bağlamaya yeltenmişti.
ÖLÜM EMRİ
Bu olaya fena halde bozulan Topal, kararını vermekte gecikmemişti: ‘‘Eşek sudan gelinceye kadar dövün, bildiğini yapmaya devam ederse, kafasına kurşunu sıkın!’’
Sonrası malum.
Bülent Fırat'ı, dondurucu ayazın kol gezdiği o aralık günü, 24 kurşunla öldüren üç tetikçiden ikisi, kısa bir süre için tutuklu kaldı. Topal'la bazı yakın adamları, selameti Antalya'ya kaçmakta buldular. Çünkü Antalya, o tarihlerde ‘‘Kumarhaneler Kralı’’ için krallığının başkenti gibiydi. Orada, yakın ilişkiye girdiği kamu görevlilerince korunuyor, göstermelik aramaları, tesislerindeki kameralardan kıs kıs gülerek seyrediyordu. Seven Seas Oteli'nde ağırladığı politikacıların, bürokratların sayısını kendisi de unutmuştu.
Topal'la adamlarının firar günlerinde adaleti yanıltacak tezgâh, İstanbul'da hazırlanmış, yalan ifade verecek bir tanık da bulunmuştu. Kararı etkileyen celsede bu tanık, Bülent Fırat'a kurşun yağdıran tetikçilerin gözlerinin içine baktı... baktı... ve şunları söyledi:
‘‘Fırat'ı öldürenler, bunlar değildi!’’
Tetikçiler kurtuldu, dosya kapandı.
Adalet yerine, rezalet tecelli etti.
PARANIN GÜCÜ
ARENA, yalancı tanık ifadeleriyle yüce yargının yanıltıldığı bu cinayetin dosyasını, yeniden açmaya hazırlanıyor.
Konuştuğumuz gerçek tanıklardan biri, Ömer Lütfü Topal'ın dosya kapatmak ve tetikçilerini saklamaktaki gücünü anlatırken şunları söyledi:
‘‘Bülent Fırat olayından firarda olduğumuz sırada bir gün, Polat Renaissance Oteli'ndeydik. Topal odasında, merhum Hüseyin Kocadağ'la sohbet ediyordu. Kocadağ o tarihlerde, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı'ydı. Beni çağırdı. Zarfın içine 40 bin mark koyarak getirmemi söyledi. Biner marklık banknotları koyup teslim ettim. Kocadağ hâlâ yanındaydı. Parayı kime, niçin verdiğini bilmiyorum!..’’
İşte böyle sevgili okurlarım. Şimdi size soruyorum:
‘‘Af çıksın mı, çıkmasın mı?’’
Soruya hemen yanıt vermeden önce Türkiye gerçeğini lütfen gözünüzün önüne getirin. Enflasyon, gelir dağılımında adaletsizlik, eğitimsizlik ve işsizliğe mahkûm edilen toplumumuzu düşünün. Kokuşmuş sistemin, sadece düzen kurbanı olmaktan başka suçu bulunmayan en alttakileri cezalandırdığını, buna karşılık hem suçlu, hem de güçlü olanlara dokunamadığını unutmayın.
Sonra da elinizi vicdanınıza koyup, yanıtınızı verin.
Paylaş