Paylaş
Beşiktaş Kaymakamı Naim Dalkılıç'ın eşi Ayten Dalkılıç'ın rüşvet alırken yakalandığı haberini duyunca sarsıldım. Gözümün önüne, Tansu Çiller'le yaşıt, sarışın bir kadının suçüstü yakalandığı anda yaşadığı şokun, yüzüne yansıyan görüntüleri geldi. Çünkü ben, yıllar önce Konya'da buna benzer ‘‘kötü sonlu’’ bir film görmüştüm.
DEĞİŞMEYEN KURAL
1982 kışıydı. İnsana kulağının donduğunu hissettiren ünlü ayazın, Orta Anadolu bozkırlarını kasıp kavurduğu bir gün, Konya Gümrük Müdürü, 500 bin liralık rüşvet alırken yakalanmıştı. (Bu rakamı küçümsemeyin, 500 bin lira, o gün için çok önemli bir paraydı!)
Bulgaristan'a tuz gönderen bir işadamından kaptığı rüşveti cebe indirirken yakalanan müdür, operasyon sonrasında hıçkırarak ağlıyor, kendini yerden yere atıyordu. Peş peşe patlayan flaşların aydınlattığı yüzüne kireç beyazı bir donukluk oturmuştu. Daha önceden sayılarak numaraları tespit edilen rüşvet banknotları paltosunun cebinden çıkarılırken, rüşvetçi müdürün küçülüp, adeta noktalaşan bir zavallı haline geldiğini gördüm.
Rüşvet sanığı Konya Gümrük Müdürü yargılandı ve 3 yıl ağır hapis cezası aldı.
Beşiktaş Kaymakamı Naim Dalkılıç'ın eşi Ayten Hanım'ın rüşvet alırken suçüstü yakalandığı haberi, bir videonun ‘‘play’’ tuşuna basılmışçasına, bu berbat filmin beynimde yeniden oynamasına neden oldu.
SİSTEMİN SONUCU
Tansu Çiller'in yaşıtı olan sarışın kadına acıdım, içim ‘‘cız’’ etti.
Ayten Hanım'a acıdım, çünkü onu rüşvete, avantaya, köşe dönmeciliğe, komisyonculuğa, işbitiriciliğe ve her türlü ahlaksızlığa geçit veren, kokuşmuş sistemin bir kurbanı olarak görüyorum.
Ayten Hanımları, Şaibe Hanımları baş tacı yapan bu sistemin yarattığına inanıyorum.
Baksanıza, gırtlağına kadar battığı yolsuzluk iddialarına yanıt vermek şöyle dursun, Şaibe Hanım, Türkiye'yi dolaşıp ‘‘Çıkarın belgenizi, haydi çıkarın!..’’ diyerek, meydan okuyor! Bugüne kadar hesap vermemiş olmanın arsızlığıyla, uyuşturucu kaçakçısı cani çetecileri ‘‘şerefli’’, göğüslerini vatan topraklarına siper eden kahraman askerleri ‘‘şerefsiz’’ ilan edebiliyor.
KİM ‘‘DUR’’ DİYECEK?
Birileri çıkıp da Şaibe Hanım'ın banka batırdıktan sonra mültitrilyoner olan eşine ‘‘Arkadaş ver bakalım şu trilyonların hesabını!’’ diyemiyor. Diyemediği gibi, Amerika'daki otelinde CIA ajanları çalıştıran bu adama, devletin en gizli sırları teslim ediliyor. ‘‘Banka batıran müdür’’ ve ‘‘politikacı eşi’’ olmanın ötesinde hiçbir resmi sıfatı bulunmayan bu şahsa, Çiller muhalifi politikacıları, gazetecileri, medya kuruluşu sahiplerini izleyerek iftiralar yağdırması için hizmet veriliyor. Hedefteki kişilerin telefonları dinleniyor, kendilerinin ve eşlerinin namus ve şereflerine alçakça saldırılar yapılıyor.
Rüşvetin tarihini inceleyenler, bunun bir ahlak sorunu olduğunu çok iyi bilirler.
Ahlaksızlığın prim yaptığı, gırtlağına kadar yolsuzluk şaibesine batan kişilerin yönetimde söz sahibi olduğu bir ülkede, Ayten Hanım gibi kurbanların çoğalmasını doğal karşılamalıyız.
Ayten Hanım'ın hatası, bin dolar alırken yakalanmış olması. Yakalandı ve yazık oldu Ayten Hanım'a... Eğer becerikli davranabilseydi, siyasete atılır, belki başbakan bile olabilirdi.
Türkiye, biran önce ahlaksızlığın simgesi haline gelenleri tasfiye edip temiz toplum özlemlerine yeşil ışık yakmak zorundadır. Aksi taktirde bu kokuşmuş sistem içinde küçük götürenler ‘rezil’, büyük çalanlar ise ‘vezir’ olmaya devam edeceklerdir.
Not: Çarşamba akşamı Arena da yer alan sözlerim, Tansu Çiller’e yönelik değildi. Ben, saygın bir gazeteciye ‘şaibeli baba’ iftirasını atmaktan çekinmeyen, meslek etiğinden yoksun tetikçilerin hangi kişilik ve ruh yapısında olduklarını anlatmak için bu sözleri kullandım. Üstelik tanımlama bana değil, ruh hekimlerine aittir. Tetikçiler ve azmettirenler, namus cellatlığına devam ettikleri sürece, hakettikleri yanıtı alacaklardır.
Paylaş