Meclis'te son tango!..

Uğur DÜNDAR
Haberin Devamı

Kimden dinlediğimi net olarak hatırlamıyorum, ama olay müthiş etkileyiciydi...

1950'li yılların ilk yarısı... Seçimleri ezici çoğunlukla, tek başına kazanan Demokrat Partililer, iktidarın keyfini çıkarıyor.

O yıllarda, Bursa'nın ünlü Çelik Palas Oteli'nde hafta sonları orkestra eşliğinde yemekler düzenleniyor, partiler veriliyor. Yemekle başlayan dans müziği, yasa gereği belirli bir saatte sona eriyor.

ARSIZ KONUK

İşte böyle müzikli bir hafta sonu gecesinin sonunda orkestra şefi konuklara teşekkür ederek enstrümanları toplatmaya başlıyor. Ancak tam o sırada arka masalardan yükselen davudi bir ses, şefi uyarıyor:

‘‘Çalmaya devam edin!..’’

Üsluptaki emredici havaya karşın orkestra, bu isteği kırmıyor ve arka masadaki iri kıyım, bıçkın görünümlü konuğa bir tangoyla mesaj gönderiyor:

‘‘Papatya gibisin, beyaz ve ince!..’’

Tango bitiyor, ama orkestra bir türlü gidemiyor. Çünkü arka masanın kadehleri peşpeşe deviren arsız ve kabadayı kılıklı müşterisi, müzisyenleri esir almaya kararlı görünüyor:

‘‘Size çalmaya devam edin dedim! Duymadınız mı?’’

Orkestra elemanları birbirlerinin yüzüne ‘‘Kim bu orman kaçkını?’’ dercesine baktıktan sonra, zoraki çalıyor:

‘‘Nedir bu çektiğim, senin elinden!..’’

Arka masa bıçkını, tangonun bitmesini beklemeden, kalkıp, sahneye doğru yürüyor. Salonu dolduran Bursalılar tam bir şaşkınlık içinde... Bıçkın, elinde rakı kadehi, dans eder gibi bir yalpalamayla gelip şefin önünde duruyor. Ve ansızın kadehteki rakıyı onun suratına fırlatıyor:

‘‘Niçin çalmıyorsunuz ulan! Yasak masak dinlemem, çalacaksınız!..’’

‘‘BEN DEMOKRASİYİM ULAN!..’’

Orkestra donup kalıyor. Biraz önce kahkahaların yükseldiği koskoca salonda çıt çıkmıyor. Herkes sus pus... Ölüm sessizliğini, duruma müdahale etmek zorunda kalan bir otel görevlisi bozuyor:

‘‘Beyefendi, siz kimsiniz?..’’

Bıçkın sarhoş, Uludağ'ın zirvesinden duyulacak bir gürlemeyle kimliğini sunuyor:

‘‘Ben demokrasiyim ulan... Bu memlekette artık demokrasi var. Bundan böyle bizim borumuz ötecek anladınız mı?..’’

Ve, masasındaki saçları fena halde sarıya boyanmış, patlak gözlü, yorgun bakışlı yosmayı koluna takarak, yeri göğü inleten naralarla otelden ayrılıyor.

‘‘Ben demokrasiyim ulan! Var mı bana yan bakan?..’’

HER ŞEYİ BOZDULAR

Demokrasi işte böyle geldi Türkiye'ye...

‘‘Bana oy ver, ben de sana hukuku, yasaları, inançları, başkalarının özgürlüğünü, hatta tüm değer yargılarını çiğneme hakkını vereyim. Bunun adını da ‘DEMOKRASİ' koyalım!’’ diyenler, ülkeyi bugünlere getirdiler.

Önce ekmekleri bozdular, sonra her şeyi...

Oy alıp, iktidarda kalabilmek için kamu kaynaklarını yağmaladıkları yetmiyormuş gibi, Türkiye’mizi rüşvetin, hırsızlığın, vurgunların, yolsuzlukların, inanç sömürücüsü sahtekârların cenneti haline getirdiler.

Vatanı kurtarıp, Cumhuriyet'i kuranlara küfür bile ettiler.

Şimdi kalkmış, milletvekili dokunulmazlığının, bu yüz kızartıcı fiillere kalkan olmasını önlemek isteyenlere ‘‘Hayır’’ diyorlar.

Desinler bakalım!

İtalya'da olduğu gibi, halkın suratlarına bozuk para fırlatacağı günler yakındır.

Kafalarına yağan bozuk paraların acısıyla, hem kendilerine gelecekler, hem de gerçek değerlerini öğrenecekler!

Not: Anayasa değişikliği için ‘‘Evet’’ oyu kullanan değerli milletvekillerini kutluyorum.

Yazarın Tüm Yazıları