Paylaş
Kumarhanelerin kapatılması için geriye sayımın başlamasıyla birlikte, beklenen oldu ve kumar lobisi harekete geçiverdi. Yıllardır vatandaşın elinde avucunda ne varsa alıp götüren, devlete de vergi ödemek yerine ‘‘avuç yalatan’’ kumarhaneciler, şimdi can havliyle haykırıyor:
‘‘Yapmayın, kumarhaneleri kapatarak turizme büyük darbe indiriyorsunuz...’’
Palavra, palavra, hepsi palavra!..
Akılları sıra, kumarhanecilikle turizm arasında organik bağ kurup, ‘‘Kumarhane olmazsa, turizm de olmaz’’a getirmek istiyorlar. Dediklerinde haklılık payı var, ama içtenlik yok. Dahası, 80'li yılların ilk yarısından bu yana yaptıklarını yineleyip, kamuoyunu enayi yerine koymaya çalışıyorlar.
CESUR BAKAN
Nedenini hemen anlatayım: Hatırlayacaksınız, Mustafa Tınaz Titiz'in ANAP'tan Turizm Bakanı olduğu dönemde, Türk vatandaşlarının kumarhanelere girişi yasaklanmıştı. Karara göre bu yerler, amacına uygun hizmet sunacak ve sadece turistlere açık tutulacaktı. Peki sonra ne oldu? Cesur ve dürüst bakan Titiz, kumarhane lobisinin inanılmaz baskısıyla karşı karşıya kaldı. Ancak boyun eğmedi, attığı adımı geri almadı. Böylece, trilyonlarla oynayan kumarhanecilerin etkileyemediği tek bakan olarak tarihe geçti.
Bugün ‘‘Kumarhaneleri kapatmak yerine, turistlere açık tutalım!’’ diyenler, Titiz'in ayrılmasından sonra, Türk vatandaşını soyup soğana çevirebilmek için Ankara'ya ‘‘lobi turları’’ düzenlediler.
Sonuçta paranın, yani onların dedikleri oldu ve kapılarını tekrar kendi insanlarımıza açan kumarhaneler, adeta patlamış mısır gibi, yurdun dört bir yanına dağılmaya başladılar.
Kumarhanelerle turizm arasındaki ilişki öylesine tersine işledi ki, turizm adeta kumarhaneciliğin şemsiyesine dönüştü.
ÖLDÜREN OYUN
Büyük kentlerde geniş halk yığınlarının yaşadığı semtleri hedef alan kumarhanelerde kurulan binbir tuzak, aileleri parçaladı, yuvaları dağıttı, insanların ölümlerine, intiharlarına neden oldu.
Kumarhaneciler devletten kaçırdıkları paralarla, Türkiye'nin rant kralları olurken, onların adları en çok vergi ödeyenler arasında hiçbir zaman yer almadı. Çoğu kaçak yollardan ülkeye sokulan elektronik kumar makinelerinin ayarlarıyla, müşteriye kazandırmak yerine, kumarhaneciye vurgun yaptırtmak amacıyla oynandı. Bu hilelerin televizyon ekranlarında sergilenmesine karşın, hiçbir yetkili kılını kıpırdatmadı. Kumarhane yasalarını delme çılgınlığını gösteren kurbanlar, acımasızca dövüldü. Çoğunun kolu bacağı kırıldı, gözleri kör edildi. Hele Antalya'daki Ofo Oteli’ne ait Emperyal Kumarhanesi'nin önünde yaşanan bir intihar olayı var ki, cinayetten farksız. Anlatılanlara göre, kumar kurbanı vatandaş, tabancayı şakağına dayayarak dakikalarca kendisine yardım edilmesini bekliyor. Yardım için yalvarırken, tabancanın şarjörünü çıkarıp, polislere gösteriyor. Ancak polisler, adamın arkasındaki boşluktan yararlanıp, bir hamleyle onu kurtarmak yerine, cinayeti seyretmeyi yeğliyorlar. Bu trajik tablo yaklaşık yarım saat sürüyor... Sonuçta polislerin tepkisizliğinden iyice bunalan kurban, kurşunu sıkıp intihar ediyor. Bundan sonrası daha da vahim. Zavallı kurban, dakikalarca can çekişmesine karşın, polislerce hastaneye götürülmüyor. Sanki herkes onun ölmesini istiyor. Ve kurban, ‘‘Ölümüm herkese ibret olsun!’’ diyerek son nefesini veriyor.
Sorarım size, bu dayanılmaz tabloya cinayetten başka bir isim koymak mümkün müdür?
‘HADİ CANIM SEN DE!’
Şimdi de kalkmışlar, ‘‘Kumar yeraltına inecek’’ diyorlar.
Haydi canım sen de!
Hangi aklı başında işadamı, gazeteci, memur, ev kadını kalkıp, esrar içilen, barbut atılan, izbe mekânlardaki yeraltı kumarhanelerine gider?
Bu palavralara inanalara Allah akıl, fikir, nasip etsin.
Peki, bu pisliklere bulaşmayan, vergisini ödeyerek yasalara uygun şekilde çalışan kumarhane işletmecileri yok muydu? Çok az sayıda da olsa, kuşkusuz vardı. Ama onlara şu soruyu yöneltmek lazım:
‘‘Türkiye'de bu soygunlar yaşanır, cinayetler işlenirken siz neredeydiniz? Niçin sesiniz çıkmıyordu?’’
Sessiz kalmak da, pisliklere ortak olmak anlamına gelmiyor mu?
Paylaş