Paylaş
Ankara-Bahçelievler' de, 7 Türkiye İşçi Partili gencin ölümüyle sonuçlanan katliamın idam hükümlüsü Haluk Kırcı'nın, yakalandıktan sonra poliste ve DGM'de çok önemli itiraflarda bulunduğu ortaya çıktı.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi'nde 31 sayfalık ifade veren ve Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı'nda da yaklaşık 4 saat süreyle sorgulanan Kırcı, yetkililere şu bilgileri verdi:
AĞAR'IN SEÇİM KAMPANYASI
‘‘Şartlı Tahliye Yasası'ndan yararlanıp tahliye olduktan sonra Erzurum'a geldim. 1 Ağustos 1992'deki nikâh törenimden önce, MHP İl Başkanı ile birlikte, Vali Mehmet Ağar'ın makamına gittik. İl Başkanı, nikâh davetiyemizi verirken, beni Ağar'la tanıştırdı ve onu bilgilendirdi. Ağar korumasına, nikâh günü gideceği bir başka daveti iptal ettirmesini ve törenimize mutlaka katılacağını söyledi. Başlangıçta onu nikâh şahidi göstermeyi düşünmüyorduk. Ama kentin valisi davetimizi kabul edip gelince, şahit koltuğuna oturmasını rica ettik.’’
Kırcı ifadesinin devam eden bölümlerinde, ilginç açıklamalar yapmaya devam ediyor. Örneğin, Mehmet Ağar'ın Elazığ'dan Doğru Yol Partisi milletvekili seçilmeden önce yürüttüğü kampanya konusundaki itirafları çok ilginç:
‘‘1995 yılında yapılan seçimler sırasında, ben kaçak olarak yaşıyordum. Mehmet Ağar'ın Elazığ'dan milletvekili adayı olduğunu öğrenince, kalkıp bu kente gittim. Orada üç gün süreyle kaldım ve ülkücü görüşteki seçmenlerin, Ağar'a oy vermelerini sağlamak amacıyla kampanya yürüttüm.’’
AZ KALSIN 1994'TE YAKALANACAKTIK...
‘‘Bilindiği gibi İstanbul-Merter'de Abdullah Çatlı ile ortak olduğumuz bir tekstil firmamız vardı: Sultan Tekstil... Aranmamıza karşın, Çatlı ile birlikte sık sık firmaya gidiyor ve çalışıyorduk. Ancak bizim orada bulunduğumuzun ihbar edilmesi üzerine, 1994'te Bakırköy Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler operasyon düzenlediler. Tesadüfen şirkette değildik. Müdüriyete götürdükleri arkadaşlarımızı usulen sorguladıkları için, bu işten kolayca yakamızı sıyırdık. Eğer ciddi bir sorgulama yapılmış olsaydı, daha 1994'te yakalanmış olacaktık.’’
TELEFON EDEN KORKUT EKEN'Dİ
‘‘Tüm Türkiye'de aranırken 25 Ocak 1996'da, İstanbul-Küçükçekmece'de yakalandım. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara'dan mahkeme ilamı gelene kadar nezarette tutulmamı istediği için, Asayiş Şubesi'ne götürüldüm. Orada bulunduğum sırada, avukatımın cep telefonundan Abdullah Çatlı'yı arayarak, yakalandığımı haber verdim. Bir süre sonra Korkut Eken, Asayiş Şube Müdürü Sedat Demir'e telefon etti ve bırakılmamı istedi. Bu arada bana da ‘Geçmiş olsun!..' demeyi ihmal etmedi. Sedat Demir'in yanıtı ‘Aman ağabey, Kırcı'yı nasıl bırakabilirim?' olmuştu. Ancak gözetimin gevşediğini fark edince, memurların dalgınlığından yararlanıp elimi kolumu sallayarak kaçtım...’’ (O tarihlerde Emniyet Genel Müdürlüğü Müşaviri olan Korkut Eken, üç gün önce yaptığı açıklamada Kırcı'yı hiç tanımadığını ve Sedat Demir'e telefon etmediğini belirtmişti.)
BUCAKLAR'IN EVİNDE SAKLANDIM
‘‘Firari olduğum dönemde, yanılmıyorsam 1996 yılı başlarıydı. Yani Susurluk'taki kazadan önceydi. Sedat Bucak ile Urfa-Siverek'e gittik. O yolculukta altımızda Susurluk'taki kazadan sonra Abdullah Çatlı'nın cesedini almak için giderken kullandığım Ford Mondeo otomobil vardı. Bucaklar'ın Siverek'teki evlerinde, yaklaşık bir hafta süreyle saklandım!..’’
ÇATLI'NIN UZİ’si KAZADA KAYBOLDU...
‘‘Abdullah Çatlı'ya ölümünden bir süre önce bir Mikro Uzi tabanca verilmişti. Bu tabancayı yanından hiç eksik etmezdi. Ancak Susurluk'taki kazada tabanca kayboldu... Neden, bilmiyorum!’’ (Mikro Uzi tabancalar, Mehmet Ağar'ın Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde Ertaç Tinar'a ait Hospro Firması aracılığıyla getirildi. İsrail'den alınan birçok silah arasında 10 adet mini, 20 adet de mikro Uzi tabanca bulunuyordu. Bunların tümü halen kayıp!..)
KAçırılan baNKACI ve çete
‘‘Bankacı Sema Adın'ı kaçırıp denize atarak öldürdüğü ve onun müdiresi olduğu banka şubesinden 108 milyar, kendi hesabından da 17 milyar lirayı çektiği iddia edilen şebekeden Abdülkadir Uslu'yu tanırım. Bahçelievler'deki olaydan sonra cezaevinde yatarken bizi ziyarete gelenler arasındaydı. Edebiyat Fakültesi öğrencileri için çıkardığımız derginin basım işlerinde bize yardımcı olmuştu. Son dönemde, yani yakalanmamdan kısa bir süre önce kendisini Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay kimliğini kullanırken ortağı olan Ahmet Baydar'a gönderdim. Abdullah Çatlı'nın ondan 25 bin dolar alacağı kalmıştı. Bu parayı Baydar'dan tahsil etmesini istedim. Abdülkadir, yanına Sema Adın olayının itirafçısı Erdinç Kızılcık'ı alarak Ahmet'in işyerine gitmiş. Ancak Ahmet, parayı vermemekte direnince aralarında bir itişip kakışma olmuş. Onlar da parayı alamadan dönmüşler. Sema Adın'ın bunlar tarafından kaçırıldıktan sonra öldürülmüş olabileceğini, şimdi ilk kez sizden duyuyorum. Bu işle hiçbir ilgim olmadığı gibi, bir kadına reva görülen feci sonu, şerefsizlik olarak değerlendiriyorum.’’
Tarık ÜmİT VE TOPAL CİNAYETLERİ
‘‘Tarık Ümit ve Ömer Lütfi Topal cinayetleriyle uzaktan yakından hiçbir ilgim yoktur. Bu olaylara katılmadım ve bilgi sahibi de olmadım. Abdullah Çatlı da bana hiçbir şey söylemedi. Rahmetli arkadaşım, bir sır küpüydü. Onun ilgisi var mıydı bilemiyorum.’’
Kırcı sorgusu sırasında, Susurluk'taki kazadan sonra ortaya çıkan ilişkilerin ilk belgesi olan ‘‘sünnet düğünü fotoğrafı’’nı da değerlendirdi ve o düğünde kendisinin de davetliler arasında bulunduğunu belirtti. Haluk Kırcı, Bahçelievler Katliamı'nı da dakika dakika anlattıktan sonra kendisine yöneltilen ‘‘Şimdi pişman mısınız’’ sorusunu, ‘‘Evet pişmanım. Yaptığımız hayvanlıktı, vahşetti...’’ diyerek yanıtladı.
Paylaş