“Hakemler üzerindeki baskı yoğunlaştıkça, hatalar da o oranda artıyor. Yöneticiler de bunu bildikleri için, hakemlere baskı yapıyor!.. Oysa hataların azalması, yöneticilerin ellerini hakemlerin yakalarından çekmeleriyle mümkündür.
Takım iyi giderken güzel sözler havada uçuşur, “Hakemlerimiz şahane” denir; buna karşın takım kötü sonuçlar alınca, “Hakemler falanca takımı kayırıyor” diye feveran edilir. Bütün bunlar yıllardır aşina olduğumuz olaylar. Sizce hakemler, dönem dönem de olsa 4 büyükler arasında ayrım yapıyor mu? Kendimi bildim bileli futbolu sever, ilgilenirim. Ama bugüne kadar hakemlerin tümünün şahane oldukları bir sezon hatırlamıyorum. Yiğidi öldür ama hakkını teslim et derler ya, ben de öyle yapayım. Bana göre Süper Lig’de istikrar gösteren başarılı hakemlerimizin sayısı üçü geçmez! Bunların kimler olduğunu da hemen herkes biliyor! Ama hakemlerin, bu sezon, geçen seneye oranla daha az hata yaptıklarını söyleyebilirim. Hakemler üzerindeki baskı yoğunlaştıkça, hatalar da o oranda artıyor. Yöneticiler de bu gerçeği bildikleri için, hakemlere daha çok baskı yapıyor!.. Oysa hakem hatalarının asgariye inmesi, ancak ve ancak kulüp yöneticilerinin ellerini hakemlerin yakalarından çekmeleriyle mümkün olabilir!
Ağabeysizlik değil başarısızlık
Galatasaray’da Baros ile Culio arasında yaşanan kavga için, “Takımda bir ağabey ya da sözü dinlenen bir kaptan olsaydı böyle bir şey asla yaşanmazdı” yorumu yapılıyor. Bir takımda böyle bir kişinin olması gerçekten şart mıdır? Futbolcu eğer gerçekten profesyonelse, ne ağabeye, ne de sözü dinlenen bir kaptana ihtiyaç duyar. Galatasaray’da temel sorun, ağabeyin, sözünü dinleten bir kaptanın olmaması falan değil, başarısızlık. Eğer takım şampiyonluğa oynayabilseydi, tüm futbolcular şimdi tek yumurta ikizleri gibi, can ciğer, kuzu sarması olmuşlardı!.. Başarının anası, babası çoktur, başarısızlık ise öksüzdür. Oyuncuların dalaşmalarının nedeni budur!..
Batan gemiyi terk edene kaptan denmez!
G.Saray’ın eski kaptanı Hakan Şükür, Arda’nın sakatlığının geçtiğini, ancak takım kötü durumda olduğu için oynamak istemediğini söyledi. Arda’nın sorunu Hakan Şükür’ün iddia ettiği gibi psikolojik mi? Bu çok çirkin, yakışıksız bir iddia! Arda’nın bu karakterde bir futbolcu olduğunu hiç sanmıyorum. Eğer kaptan gerçekten kaptansa, takımının kötü olduğu dönemde kaçmayacağı gibi, tam tersine hırsla, özveriyle oynar ve diğer futbolculara da örnek olur. Batan gemiyi terk edene de kaptan denmez! Futbola dair her şeyi bilen Hakan Şükür’ün kasık bölgesinin aşırı kullanımından doğan ve tıp dilinde “Osteidis Pubis” denilen sakatlığın tedavisinin ne kadar zorlu ve sabır gerektiren bir süreç olduğunu da iyi bilmesi de gerekir. Son dönemlerde yetişen en pırıltılı yıldızlardan biri olan Arda’nın tam olarak iyileşmeden oynaması, onun futbol hayatını genç yaşta sona erdireceği gibi, Türk futbolu adına da büyük kayıp olur. Eski kaptan ve ağabey olarak Hakan Şükür’den beklenen, ahkam kesmek yerine, Arda’yı haksız yere eleştirenleri susturmasıdır.. Eminim, Hakan Şükür’ün bu iddiası Arda’yı sakatlanmaktan daha çok üzmüştür.
Emre’nin ilacı Yıldırım’da
F.Bahçeli Emre Belözoğlu, sahada zaman zaman sergilediği agresif davranışlar nedeniyle çok eleştiriliyor. Emre bütün bu eleştirileri, ithamları hak ediyor mu, yoksa olay abartılıyor mu? Emre’ye geleceğim ama daha önce başka futbolcular hakkında söyleyeceklerim var. Fenerbahçe’nin ligin ikinci yarısında gösterdiği müthiş çıkışta üç futbolcunun payı çok büyük. Bunlar Kaptan Alex, Mehmet Topuz ve kaleci Volkan. Özellikle geçen yıl hayal kırıklığı yaratan Mehmet Topuz’un sergilediği performans, övgüye değer. Aldığı parayı sonuna kadar hak ediyor. Ayrıca Selçuk Şahin de futbol hayatının belki de en verimli sezonunu yaşıyor. Emre’ye gelince. Emre özel hayatında melek, sahada ise pimi çekilmiş bir el bombası gibi. Bir türlü öfkesini kontrol etmeyi başaramıyor. Sergilediği negatif enerji, arkadaşlarının futbolunu da olumsuz yönde etkiliyor, takımın temposunu frenliyor. Emre’den kaynaklanan sorunun çözümü, Aykut Kocaman’ı aşar. Başkan Aziz Yıldırım’ın Emre ile yakından ilgilenip, onun mutsuzluğuna çare bulması gerekiyor.
‘Dereli haklıydı’ diyemiyorum
2006’daki tarihi Denizlispor-Fenerbahçe maçının hakemi Selçuk Dereli, “Ben mükemmel maç yönettim, hiçbir hatam yoktu. Konfeti atıldı diye maçın tatil edildiği dünyanın neresinde görülmüş?” diyor. Selçuk Dereli haklı mı? Selçuk Dereli vasat bir hakemdi. Hakemliği vasat bir çizgide başladı, öyle de bitti. Hatta bazı yorumcuların iddialarına göre “eyyamcı” bir hakemdi! Onun Cüneyt Çakır, hatta sezonun umut veren hakemi Özgür Yankaya kalitesinde bir maç yönettiğini hatırlamadığım için, “Dereli, Denizli'de haklıydı!” diyemiyorum..
Yeter ki yanlış odaya girmesinler!
Fenerbahçe Başkan Vekili Nihat Özdemir, “Soyunma odasına girmek yöneticilerin en tabii hakkıdır” diyor. Özdemir haklı mı, yoksa yöneticilerin “kutlama” için bile olsa soyunma odalarına girmesi futbolcular üzerinde olumsuz etki yaratır mı? Yöneticilerin önemli bir galibiyetten sonra kutlama amacıyla soyunma odasına girmelerinin, yadırganacak hiçbir bir yanı yok! Kutlamanın yanısıra, bir de önceden açıklanan primi arttırdıklarını söylerlerse, bu haber futbolcular üzerinde çok olumlu etki yaratır! Yeter ki futbolcular yerine, hakemlerin soyunma odasına girmesinler ve orada nahoş durumlar yaşanmasın!
Beşiktaş iyi çalıştırılmalı
Beşiktaşlı yöneticiler, “Biz gelecek sezonun kadrosunu kurduk, başka transfer yapmayacağız” diyor. Bu kadro siyah beyazlı kulübün o büyük hedefleri için yeterli mi? Yenilen pehlivanın güreşe doymaması misali, bazıları daha çok futbolcu alınmasını isteyebilir! Ancak unutulmamalı ki alınan her futbolcu, Beşiktaş’ın borç hanesini biraz daha kabartıyor, borç yekununu ödenemez duruma getiriyor! Beşiktaş’ta bir değil, iki kaliteli takım çıkaracak kadar futbolcu var. Yeter ki bu futbolcular iyi çalıştırılsın, yeter ki büyük hedeflere doğru motive edilebilsinler.