Paylaş
Her zaman söylerim; Türkiye, tarihi ve doğal güzelliklerinin yanı sıra, yaşadığımız olaylar bakımından ‘‘garip ama gerçek’’ öykülerin ülkesidir.
İşte bir örnek: Hem de dudak uçuklatacak türden!
Yıl 1997... Şu sıralar telefon dinleme ve kaset düzenleme işleriyle uğraşan ve işlediği ‘‘Anayasa suçu’’na bakmaksızın medyaya etik dersleri vermeye(!) kalkışan Meral Akşener, o tarihte İçişleri Bakanı!..
DEPOYA BASKIN
İstanbul'da ise Mali Polis Müdürlüğü, ihbar üzerine lastik ayakkabı ithal eden bir firmanın deposuna baskın yapıyor. Ancak operasyon ekiplerinin depoya girmesinden kısa bir süre sonra, Mali Şube'yi İçişleri Bakanı Meral Akşener arıyor. Akşener'in telefonuna çıkan yetkiliyle Bakan arasında şöyle bir diyalog gelişiyor:
- Operasyon yaptığınız depodan adamlarını derhal çek!
- Anlamadım efendim!
- Adamlarını oradan derhal çek dedim!
- Çekemem efendim! Çok ciddi bir ihbar var!
- Niçin? Ben senin bakanınım, emrimi dinlemiyor musun?
- Dinleyemiyorum, çünkü bize onay veren makam İçişleri Bakanlığı değil, ilgili Cumhuriyet Savcılığı... İsterseniz orayla görüşün!
- Terbiyesiz! Ben sana gösteririm!
Telefon ‘‘çat’’ diye yetkilinin yüzüne kapanıyor.
Şimdi gelelim olayın perde arkasına: Meğer operasyon düzenlenen firma sahibi kimmiş biliyor musunuz? Meral Akşener'in seçim çalışmaları sırasında ona maddi, manevi destek veren bir işadamı! Polis ekibi içeriye girer girmez, telefona sarılıp, bakandan kendisini kurtarmasını istiyor.
Halen İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde üst düzeyde görev yapan ve birçok başarılı çalışmaya imza atan yetkilinin bana anlattığına göre, aramalar sonucunda depoda fatura dışı mal tespit edilip tutanak düzenleniyor. Yani işin gereği yapılarak, vergi cezası tahakkuk ettirilmesi için evrak, defterdarlığa gönderiliyor.
EŞİ BULUNMAZ SİYASETÇİ
Doğrusunu isterseniz, Meral Akşener'in sergilediği davranışlar, basın toplantılarında verdiği mesajlar düşünüldüğünde, ‘‘garip ama gerçek’’ tanımı bile yetersiz kalıyor.
Akşener, eşi bulunmaz bir siyasetçi!
Arşivimiz onun marifetleriyle(!) dopdolu. Hangi birini anlatsam ki?
Medyanın ‘‘toplumun gerçekleri öğrenme hakkı’’ doğrultusunda eleştiri görevini yerine getirmesine bozulup, gözü dönmüş militanlara ‘‘saldırı’’ cesaretini veren o!..
‘‘Flash TV’’yi basarak, önüne çıkan her şeyi kırıp döken ve TV çalışanlarına kurşun yağdıran saldırganları bir bakıma kışkırtan yine o!
Eyüp Aşık'ın Alaattin Çakıcı ile olan irtibatını ortaya çıkarırken, ona‘‘Yerini değiştir!..’’ dediği bizzat Çakıcı'nın ağzından belgelenen siyasetçi, yine o!
Dediğim gibi, marifetleri(!) say say bitmiyor!
Şimdi de kalkmış bize etik hocalığı yapıyor!
Dedik ya, ‘‘garip ama gerçek’’ olaylar ülkesinde yaşıyoruz.
Son günlerde olup bitenleri şöyle bir gözünüzün önüne getiriverin:
Önce organize suçlar ve çetelerin üstüne kararlı bir şekilde giden İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ve bu sorumluluğu paylaştığı yakın çalışma arkadaşları, ansızın iftira bombardımanına tutuluyor.
Özdemir'in tüm memuriyet yaşamında biriktirip 3-5 milyara satın aldığı dairesi ‘‘villa’’ yapılıyor! Olmayan villalardan sanki gerçekmiş gibi söz ediliyor. Böylece karapara odaklarını yıldıran, çeteleri teker teker çökerten görevlilerin, iftira yağmuru karşısında paralize edilmeleri amaçlanıyor. Bana göre dürüstlüğün simgesi olan İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş'a bile çamur sıçratılmak isteniyor.
Dünyayı saran global krizin Türkiye'ye yansımaları dalga dalga yayılıp, yurtdışında yeni ‘‘Sevr Senaryoları’’ yazılmaya çalışılırken, bir de içeride ‘‘inanç krizi’’ yaratılmaya uğraşılıyor.
Hükümet sorunu, çözümü olanaksız denklemlere dönüştürülüyor. İşin özü şu:
Birileri, yine ‘ülkeye ihanet düğmesi’ne bastılar.
Çoktandır çomak sokulduğu için çalışamayan tezgâhları, yeniden harekete geçirdiler.
Gelişmeleri dikkatle izleyin.
Tezgâhı siz de göreceksiniz.
Paylaş