Paylaş
İSTANBUL’a gitmeyi herkes sever. Her köşesi farklı güzel ve hikayelerle dolu bu şehre ramazan ayında gitmenizi daha anlamlı kılacak bir yazı kaleme almak istedim bu hafta...
Ben önceki hafta bu rotayı yaptım... Anadolu yakasında Üsküdar semti ile başlayacak bu rota Avrupa yakasında Eyüp bölgesinde bitiyor.
Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri türbesini, sahilde bulunan Mimar Sinan’ın eseri Mihrimah Sultan Cami, ve 3. Ahmed Çeşmesi’ni görüp, belki Paşalimanına kısa bir yürüyüş yaparak boğazdan geçen gemileri seyretmek istersiniz, çok dinlendirici.
VAPURDAN İSTANBUL
Aslında oradan Beylerbeyi’ne ve hatta Kuzguncuk’a uzanmak lazım ama onlar başka bir yazı konusu... Üsküdar ve karşışındaki Beşiktaş boğazın görünmez köprüsü gibidir, günün her saati teknelerle ulaşım vardır. Binlerce insanın geçiş noktasıdır. Sizi Haliç’e, Eyüp Sultan’a götürecek şehir hatları gemisi de buradan kalkıyor. Üsküdar iskelesinden hareketle, yolcularına güzel bir seyir ve manzara keyfi sunan bu gemiyle Eyüp’e doğru giderken Haliç’in iki yakasını da denizden seyretme, tarihi yapıları görme fırsatınız oluyor
Şu bina neydi, acaba burası hangi semt derken; Fener, Kasımpaşa, Balat, Sütlüce, Ayvansaray bir de bakmışsınız Eyüp iskelesindesiniz. Eyüp iskelesinde indikten sonra sahildeki yol tarafında girişi olan Cülus yolunu bulmanızı tavsiye ederim.
İLK DURAK KÜLLİYE
Osmanlı’da cülus töreni hükümdarlığa giden ilk adım sayılırdı. Hatta o dönem saltanat kayıkları ile gelinen, başlangıcı deniz kenarında olan bu yol dolgu yapıldığı için artık içerde kalmış durumda. Osmanlı döneminde, padişahlar kılıç kuşanma merasimini gerçekleştirmek üzere bu yolu kullanırdı, önemli bir devlet töreni idi. Fatih Sultan Mehmet’ten Vahdeddin’e kadar Osmanlı saltanat gelenekleri içinde padişahların tahta çıktıklarında kılıç kuşanıp ata bindikleri, cülus törenlerinin yapıldığı tarihi yolun üzerinde, günümüzde de çalışan bir imaretinde bulunduğu Mihrişah Valide Sultan Külliyesi yer alıyor.
Bu arada Eyüp Sultan bölgesindeki Osmanlı dönemi mezar taşları da muhteşem işçilikleri ie hepsi birer sanat eseri olarak ayrı bir uzmanlık ve merak konusudur, belki biraz göz atarsınız.
Eyüp Sultan Camii ve Hz. Eyüp Sultan türbesini ziyaret ettikten sonra akşamüzeri güzel Haliç manzarası için Pierre Loti tepesine çıkmayı unutmaytın, ya mezarlık arasından yürüyerek veya gözünüz kesmediyse teleferikle.
AZİZ MAHMUD HÜDAYİ
HÜDAYİ Hazretleri 948’de (1541) Şereflikoçhisar’da doğdu. Çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da ilk tahsiline başladı. Hatta günümüzde Sivrihisar’da bir camisi vardır. Daha sonra İstanbul’a giderek Küçük Ayasofya Medresesi’ne girmiş, Medrese tahsilini tamamladıktan sonra hocası Nâzırzâde Ramazan Efendi’nin muidi (medreselerde müderrisin verdiği dersi arkadaşlarına tekrar eden ve müderrise yardımcı olan öğretim elemanı) olmuştur. Talebelik ve muidlik yıllarında bir yandan da halvetiyye tarikatına mensup Küçük Ayasofya Camii şeyhi Nûreddinzâde Muslihuddin Efendi’nin sohbetlerine devam etti. Hocası Nâzırzâde Edirne Selimiye Medresesi’ne müderris, Mısır ve Şam’a kadı tayin edildiği yıllarda Hüdâyî’yi yanından ayırmadı. Hüdâyî Mısır’da hocasıyla beraber bulunduğu sıralarda Halvetiyye tarikatının Demirtaşiyye kolundan Kerîmüddin el-Halvetî’den “usûl-i esmâ” terbiyesi gördü. Aslında günümüzde daha çok Celvetye tarikatı ile anılır. 1573’te Mısır’dan dönüşünde Bursa Ferhâdiye Medresesi’ne müderris ve Câmi-i Atîk Mahkemesi’ne nâib tayin edildi, yani Bursa kadısı oldu.
HACCA GİTME OLAYI...
Bursa kadılığı vazifesini yürütürken, Mahmud Hüdayi Hazretleri, Bursalılar için çok önemli olan Üftade hazretlerinden etkilenmiş ona intişap etmek (bağlanmak) için dergahında zorluklara katlanmış ve Bursa sokaklarında kadı kıyafetiyle ciğer satmıştır. Bir gün karşısına o güne kadar hiç rastlamadığı türden pek farklı bir dava çıkmış. İki gözünden sel gibi yaşlar akıtan bir kadıncağız, hacca gitmek isteyen ama gidemeyen kocası ile ilgili ilginç bir şikâyetle mahkemeye müracaat etmişti. Günümüzde Bursa tahtakale de türbesi olan Eskici Mehmed Dede’nin de dahil olduğu Eskici Mehmed Dede’nin dükkanından hacca gitme olayı Bursa’da çok anlatılır. Meraklısına Bursa gezilerimde anlatıyorum..
Sivrihisar’da bir dönem görev yapan Hüdayi Hz., Bursa’ya dönmüş sonra da şeyhi vefat edince Rumeli’ye giderek Trakya ve Balkanlar’da bir süre kalmıştır. İstanbul’a dönen Hüdayi Hz. Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin delaletiyle tayin edildiği Küçük Ayasofya Camii Tekkesi’nde sekiz yıl şeyhlik makamında bulunmuş, bir yandan da Fâtih Camii’nde vaizlik yapmış, tefsir ve hadis okutmuştur...
SARAYA DAVET EDİLİRDİ
Kanûnî’nin, kızı Mihrimah Sultan’dan torunu Ayşe Sultan ile de evlendiği rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî Safer Ekim 1628’de vefat etti. Altısı kız olmak üzere on bir çocuğu oldu. Hüdâyî, halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir tesir halkası meydana getirdiği, zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya giderek, sohbet ettiği ve yedi padişahın Hüdâyî ile iletişimde olduğu anlatılır.
Bursa ile bir başka bağlantısı olarak; Hüdâyî Dergâhı’na bağlı müelliflerin en meşhuru, Bursalı İsmail Hakkı’dır. İsmail hakkı tekkesi de günümüzde Bursa’da Cumhuriyet Caddesi ile Abdal arasında bulunuyor. Eserlerinde sık sık Hüdâyî’den nakiller yapan Bursalı İsmail Hakkı, onu Gazneli Sultan Mahmud ile mukayese ederek sevgisini şöyle dile getirir: “Ey gürûh-ı Muhammedî biliniz / Geldi bu âleme iki Mahmûd / Biri Mahmûd-ı Gaznevî meşhûr / Biri Mahmûd-ı ma‘nevî ma‘hûd.”
ZİYARETÇİSİ EKSİK OLMUYOR
Hüdayi hazretlerinin, özellikle mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret edenler hakkında, “Denizde boğulmasınlar, âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler ve imanlarını kurtarmadıkça gitmesinler” şeklindeki duası, türbesini İstanbul’da Eyüp Sultan, Sünbül Efendi ve Yahyâ Efendi’den sonra ziyaretçisi en çok olan türbeler arasına sokmuştur. Bu da onun boğazın, boğazda seyahat edenlerin ve denizcilerin koruyucusu olduğuna bir işarettir.
İSTANBUL BOĞAZININ DÖRT KORUYUCUSU
BOĞAZ, Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayan Kuzeydoğu - Güneybatı doğrultusunda uzanan ve İstanbul şehrini Avrupa yakası ve Anadolu yakası olmak üzere ikiye bölen önemli bir su yolu.. İstanbul Liman Tüzüğü uyarınca, İstanbul Boğazı’nın kuzey sınırı Anadolufeneri’ni Rumelifeneri’ne birleştiren hat; güney sınırı ise Ahırkapı Feneri’ni Kadıköy İnciburnu Feneri’ne birleştiren hat olarak belirlenmiş.
Boğazın dört tane koruyucusu olduğuna inanılır, bunlar: Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, hemen karşısında, Beşiktaş-Ortaköy arasında yamaçlarda dergahı bulunan Yahya Efendi, daha sorasında Kuzey’de Beykoz’da Yuşa Hazretleri ve onun tam karşısında kavakta Telli Baba..
HALİÇ
HALİÇ, (Altın Boynuz olarak da bilinir) İstanbul’un Avrupa yakasını kaplayan Çatalca Yarımadası’nın Güneydoğu ucunda, Boğaziçi girişinde, İstanbul (Tarihi yarımada) ve Beyoğlu platolarını birbirinden ayıran deniz girintisidir. Denizin kendisine ulaşan akarsu yatağının bir bölümünü istila etmesiyle meydana gelen yapının jeomorfolojik adı olan Arapça haliç sözcüğü, İstanbul halicinin kent açısından taşıdığı önemden dolayı Osmanlılar döneminden bu yana bir özel isim haline gelmiş, birçok semti kapsayan bir kent bölgesi adı olmuştur.
Yunan efsanesine göre; Megaralılar, kralları Beyaz’ın annesi Keroessa için Altın Boynuz ismini vermişlerdir.
Hz. EYÜP SULTAN TÜRBESİ
EYÜP adı, Muhammed’in yoldaşı ve sancaktarı olan Ebu Eyyûb el-Ensarî’den gelmektedir. Kendisi buraya Arap ordusu ile birlikte şehrin ilk defa feth edilme denemesinde gelmiş ve burada vefat etmiştir. Son arzusu ise buraya gömülmekti. Onun istirahat yeri Bizans döneminde hürmet edilen bir yerdi. Fakat 4. Haçlı seferindeki Latin azgınlığı sırasında diğer kutsal Bizans yerleri ile birlikte dağınık duruma düştü. Yedi yüzyıl sonra, İstanbul’un fethi sırasında II. Mehmed’in (Fatih Sultan Mehmet) hocası şeyh Akşemsettin tarafından yeniden keşfedildi.
PEYGAMBERLERİN AYAK İZİ
Fatih Sultan Mehmet, şehrin alınmasından sonra bir mezar yeri veya Türbe Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin istirahat yeri üzerine ve bir cami onun onuruna yapılmasını emretti. İstanbul’a ilk büyük cami inşa edilecekti. Geleneksel hamam, okul odaları ve kantin kompleksi camiyi çevreleyecekti. Aynı zamanda İstanbul’a ilk defa böyle bir yapı yapılacaktı. Eyüp’ün kutsal yer olması noktasından, caminin bir taşının peygamberin ayak izini taşıdığı söylenir.
Pek çok Osmanlı yöneticisi Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin istirahat yeri yakınına gömülmek istediği için zamanla şehrin en önemli ve tarihi mezarlık alanı oluşmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde Eyüp, şehir duvarları dışında kalan tanınmış üç yerleşim yerinden biri idi. Diğer ikisi; Üsküdar ve Galata olarak bilinir.
Paylaş