Paylaş
Sagalassos, Pisidia bölgesinin Roma İmparatorluk Dönemi’nin en önemli şehridir, bu şehrin görkemini iyice kavramak için Burdur’da bulunan arkeoloji müzesini gezmek olmazsa olmazdır. Burdur’a gitmişken müze civarında ki lokantalarda Burdur şiş yemek de öyle
Sagalassos ‘a giderken Burdur’dan geçiyorsunuz, iç Anadolu’nun güzel doğası sizi dinlendiriyor, Burdur demişken, şehrin tarihi merkezinde kısa yürüyüş gezisi yapmak, saat kulesini, Ulucami’yi, çarşı bölgesini görmek, öğle yemeğinde yöreye has Burdur şiş ve çarşı içinde ki dükkanlarda yaz helvası yemek yapılacaklar listesinde ilk sırada, Burdur müzesi Sagalassos Antik kentine dair önemli arkeolojik buluntuları barındırıyor. Yolunuz üzerinde, ülkemizde turizme ilk açılan ve geçmişte içinde göller barındıran İnsuyu mağarasına uğrayarak Ağlasun ‘a geçmek bir başka seçenek olabilir.
Bu hafta sizi muhteşem manzarası ve etkileyici yükseklikte konumu ile Sagalassos antik kentine götürmek istedim. Son yıllarda yapılan restorasyon çalışmaları ile her geçen gün daha fazla ayağa kaldırılan etkileyici konumdaki kente sadece ve sadece MS 161 – 180 yılları arasında Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında yapılmış olan Antoninler Çeşmesi’ni hala akan suyuna tanık olmak için bile gidilir.
Dünyanın en yüksek rakımlı 9000 kişilik tiyatrosu, kendine has kaya mezarlarıyla bilinen antik kent sizi kendisine hayran bırakacak.
BURDUR ve DİKKAT ÇEKEN YAPILAR
SAAT KULESİ
Ulu caminin 10 metre kuzeyindedir. Kesme taşlardan inşa edilmiştir. Saatlerin üzerinde ise; dört pencereli ve piramidal çatısı olan bir oda vardır.
ULU CAMİ
İl merkezinde, Pazar mahallesinde yüksek bir tepe üzerindedir. Vakıf kayıtlarına göre Hamitoğlu Dündar Bey tarafından yaptırılmıştır. 1749 yılında Çelik Mehmet Paşa tara fından onarılmıştır. 1914 depreminde bir onarım daha geçirmiştir.
BAKİ BEY KONAĞI
Merkez Değirmenler Mahallesindedir. 17.yy. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerindendir. Konak, zemin katı pencere bitimine kadar devam eden taş temelin üzerinde ahşap ve kalın masif kerpiç duvarlardan oluşmuş iki katlı bir yapıdır.
MISIRLILAR EVİ
Merkez Oluklaraltı caddesindedir. 19.yy. yapısıdır. İki katlı, taş temel üzerine bağdadi olarak yapılmış olup, çatısı alaturka kiremit ile örtülmüştür. Alt katta kışlık odalar ve kiler, üst katta ise ortadaki ince uzun sofaya açılan dört oda yer almaktadır. Tavanlar ahşap işlemelidir.
BURDUR İNSUYU MAĞARASI
İnsuyu mağarası, Burdur il merkezine göre güneydoğuda 10 km uzaklıkta bulunmaktadır. Mandıra köyü sınırları içerisindedir. Uzunluğu 597 m ve en geniş yeri 80 m dolayındadır. Birbirine bağlı 9 boşluktan oluşur. Boşluk yanaklarında birikmiş sular gölcükler oluşturmuştur. Gölcükler mağara tabanından geçen karstik bir yer altı akarsuyu ile birbirine bağlıdır.
Sarkıt ve dikitlerle kaplı mağaranın girişindeki bir faydan çıkan karbonatlı maden suyu mağara içindeki küçük bir yer altı deresinin suyuna karışmaktadır.
İnsuyu mağarasında araştırma çalışmalarına devam edilmektedir. Son çalışmalar 14-18,08,1993 tarihleri arasında yapılmıştır. Bu araştırma ile mağaranın devamı olan yeni galeriler olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırma ile elde edilen galeriler ve diğer bulgular 1/1000 ölçekli kroki üzerinde işaretlenmiştir.
AĞLASUN
Torosların sarp yamaçlarında yeşil bir vadiye kurulu Ağlasun, bol suyu, çeşit çeşit meyvesi ve güzel insanlarıyla keşfedilmeyi bekler. Serin yayla havası sizleri Akdeniz’in yaz sıcakları ve neminden kaçmaya davet eder.
Dağ yamaçlarından çıkan çok sayıdaki su kaynağı Ağlasun’un en büyük zenginliklerindendir. İlçe merkezini 1706’da ziyaret eden ve Sagalassos’u keşfeden Fransız gezgin Paul Lucas da Ağlasun’un güzelliği ve suyunun bolluğundan seyahatnamesinde bahseder: “Hayatımda burası kadar çok pınarı olan bir yer daha görmedim. Pınardan çıkan sular hemen dereler oluşturuyor ve her yere bereket getiriyor”
Ağlasun, Akdeniz’in kalabalığından uzak olmak isteyenlere uygun bir alternatif tatil imkânı sunar. İlçenin güzel sokaklarını, asma sarılı geleneksel evlerini keşfedip, doğasının ve yerel damak tatlarının keyfini çıkarabilir, esprili ve candan insanlarını tanırsınız. Ağlasun’da yapacak pekçok şey bulabilirsiniz: Hemen kuzeyinde, yamaçlara kurulu Sagalassos’un muhteşem harabelerini mutlaka gezmelisiniz. Ayrıca, dağ sırtlarında, gölet çevresinde ve mahalleler arasında işaretlenmiş rotalarda yürüyüş yapar, bisiklete biner, mevsimin en taze ürünlerini ve geleneksel mutfağı tadar, Ağlasunluların yaşamına dilediğiniz ölçüde konuk olursunuz. İster asırlık meşhur çınar ağacının gölgesinde dinlenir, isterseniz de bahçelerde çalışıp, süt sağmaya eşlik edersiniz!
Ağlasun’un yüzlerce yıllık kültürünü, sessiz ve sakin ortamını, doğal ve özgün yaşamını ve tatlarını keşfetmekle kalmayın, onun bir parçası olun.
Sagalassos’un Kısa Tarihçesi
Sagalassos Türkiye’nin güneybatısında, Burdur’un Ağlasun ilçesinde yer alır.
Geçirgen kireçtaşı kayaçlardan sızan su, alttaki kil tabakalarına rastlayınca, yamaçlardaki çatlaklardan çağlayan pınarlara dönüşür.
Yüksek kaliteli seramik kap kacak ve tuğla yapmaya uygun kil ve metal eşya üretmek için maden cevheri de sunmuştur bu yamaçlar insanlara. Antik çağlarda civardaki vadiler bugün olduğundan daha da verimlidir. Bir başka etken de, kentin tarihinin en parlak zamanı olan Roma İmparatorluk Dönemi’nde, Sagalassos’un, Anadolu’nun yol ağına bağlanmış olmasıdır. Bu sayede kent hem Anadolu’nun içlerine, hem de Ege ve Akdeniz limanlarına ulaşır. Kentin ekonomisinin temelini tahıl ve zeytin kadar, olasılıkla çam ağacı ve kırmızı astarlı, kaliteli seramik kap kacak üretimi ve ihracatı oluşturur. Tüm bu koşullar insanları refah içindeki, yeniliğe açık bu kente çeker, Sagalassos’un itibarı giderek artar.
Sagalassos’tan önce Sagalassos
Bir kentin dönüşümü
Augustus ve birinci yüzyıl
Sagalassos’un tarihinde en etkili isim büyük olasılıkla Roma’nın ilk imparatoru Augustus’tur. Kendisinin kente doğrudan müdahalesi yoktur ancak onun zamanında kurulan barış ortamı yatırımlara olanak sağlar; vergi sisteminde reforma gidilir; İmparatorun yaptırdığı yeni yol Sagalassos’u denzilere bağlar. İklim de bu dağlık bölgede bugün olduğundan daha ılık ve yağışlı hale gelir ve nüfus önemli ölçüde artar.
Sagalassos’un seçkinleri bu ortamın sunduğu çeşitli olanakları ve ekonomik fırsatları görür. Pisidya’nın diğer kentlerinden farklı olarak Roma kimliğini benimserler. Birinci yüzyılda Sagalassos altın çağını yaşar.
“Pisidya’nın birinci kenti”
Hadrian ve ikinci ve üçüncü yüzyıllar
MS 124-132 yılları arasında İmparator Hadrian Anadolu’yu en az üç defa ziyaret eder. Olasılıkla bu ziyaretlerden önce, Sagalassos’un geleceği için çok önemli etkileri olacak bir karar alır: Kenti Galatya Eyaleti yönetiminden alır ve Likya-Pamfilya Eyaleti’ne katar. Sagalassos, eyalete eklenen yeni bölge Pisidya’nın imparatorluk kült merkezi olur. Ayrıca İmparator tarafından “Pisidya’nın birinci kenti” ilan edilir. Sagalassosluların İmparator Augustus zamanından beri elde etmek istedikleri gerçekleşir. Hali hazırda Pisidya’nın birinci kenti olan Sagalassos’un konumu resmi olarak kabul edilir. Bu durum kentin yeni bir altın çağa adım atmasını sağlar. Yoğun ekonomik hareket ve büyük mimari projeler üçüncü yüzyıla dek sürer.
Yeni bir kültür: Sagalassos Hıristiyan oluyor
Dördüncü ve beşinci yüzyıllar
Yüzyıllar süren Hellenleşme sürecinden ve Roma Dönemi’nden sonra, Sagalassos dördüncü yüzyıl itibarıyla üçüncü büyük değişikliğe uğrar. Kent Hıristiyanlığı kabul eder. Buna bağlı olarak önemli idari değişiklikler meydana gelir. Neredeyse 235 yıl ara verilen inşaat işleri MS dördüncü yüzyılda yeniden başlar. Kentin seçkinleri bu süreçte eskiye göre daha az etkindir. MS beşinci yüzyıldan itibaren Sagalassos’ta Hıristiyanlaşma süreci kendini iyice belli eder.
Fasılalarla yaklaşan son
Altıncı yüzyıl ve ötesi
Altıncı ve yedinci yüzyıllarda meydana gelen üç olay, Sagalassos’un giderek zayıf düşmesine neden olur. Her iki yüzyılın başında birer deprem yaşanır. MS 541-542’de ise kenti veba salgını sarar. Bundan sonra kentte yaşam on üçüncü yüzyıla kadar tarıma dayalı olarak devam eder. On üçüncü yüzyıla gelindiğinde Sagalassos’ta İskender Tepesi’ndeki son kale de Selçuklular tarafından yıkılır. Bunun yerine Selçuklu Türklerinin ovadaki yerleşimi Ağlasun gelişir.
Hayret ve sevinç
Sagalassos’un keşfi (1706-1982)
Sagalassos’un on üçüncü yüzyılda terk edilmesinin ardından, kentin harabeleri 1706 yılına kadar keşfedilmeden kalır. Bunları yeniden keşfetme onuru XIV. Louis’nin görevlendirdiği bir Fransız diplomatın olur. Harabelerin Sagalassos kentine ait olduğu ise ancak 1824’te bir yazıt okunduğunda belirlenir. 1884-1885’te, Kont Lanckoroński kentteki ilk bilimsel araştırmaları yürütür. 19. yüzyıla gelindiğinde artık “Sagalassos” bilinen bir antik kenttir. Ancak kısa sürede kent bir kez daha unutulmaya yüz tutar ve o sıralarda Türkiye’nin deniz kıyılarındaki büyük antik kentlerde başlayan kazıların gölgesinde kalır. Yirminci yüzyıla gelindiğinde arkeologların yalnızca belirli yönlerini incelediği kentte, 1983 yılında Stephen Mitchell idaresinde bir geniş araştırma başlatılır. 1986’da Marc Waelkens’ın da katıldığı ve sonradan başkanlığını yürüttüğü yüzey araştırması dört yıl sürer. 1990 yılında Marc Waelkens’a Sagalassos’ta kazı yapma ve kent topraklarında araştırma yürütme izni verilir.
Paylaş