Paylaş
Peki günümüzde Bursa’dan tren geçiyor mu? Bu sorunun cevabı evet, hem de yıllardır geçiyor. Zaman zaman basında haberi de yapılan Bursa il sınırları içinde tek resmi faal tren istasyonu Büyükorhan’a bağlı Piribeyler köyü tren istasyonu yıllardır çalışıyor ve Bursalıların çoğu bunu bilmiyor. Peki ya nedir bu Bursa’dan Kütahya’ya trenle yolculuk hikayesi? Babam Şinasi Çelikkol Geleneksel gölge oyunu Karagöz’e verdiği emeklerin yanı sıra Bursa’nın arka yüzü olarak tanımladığımız Uludağ’ın güney tarafındaki ilçeleri Keles, Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık’a bağlı Türkmen ve Yörük köylerini iyi bilen, etnografyasını araştıran, birçok köydeki el sanatlarının, kıyafetlerin yeniden canlanması, tekrar yapılması için yıllardır uğraşan bir halk kültürü araştırmacısıdır.
FARKLI BİR FİKİR
Kendisi 2000’li yılların başında bölgede gezerken Dursunbey tarafından gelerek Tavşanlı-Kütahya istikametine doğru seyahat eden posta treni ile tanışır. Ben o dönem Kütahya bölgesine halihazırda geziler düzenliyordum, babamın bana getirdiği fikir şu oldu, “Bir gün senin gezileri takip eden insanları da bu bölgedeki istasyonlardan birine getirip buradan trene bindirsek ve trenle Kütahya’ya götürsek değişiklik olur. Hem insanlar özlem duyduğu trenle seyahatin tadını çıkarmış olur, hem de Bursa’dan Kütahya’ya farklı bir yoldan gitmiş olurlar.”
KALDIRILDI AMA TEKRAR KONDU
İşte babam Şinasi Çelikkol’un önerisiyle ilk gezimizi 2005 Ağustos ayında çevremize duyurduk ve Kütahya’ya trenli gezileri başlattık, adını da ‘Bursa’dan Trenle Kütahya’ya Yolculuk’ koyduk... Bursa’nın dağ ilçelerini, doğal güzelliklerini de ön plana çıkaran bu farklı rotamıza yıllardır kıymet veren, ilgi gösteren misafirlerimiz oldu. Hatta 2005 Ağustos’unda gerçekleşen o geziye katılan misafirlerimizden bazıları aramızda yok... Yolları anıları paylaştığımız o güzel insanları da anıyoruz, Allah rahmet eylesin.. Bir dönem tren hattı yenilendiği için posta treni seferden kaldırıldı, tekrar kondu... Sonra pandemi başladı. Yine seferlere ara verildi. Eylül ayından beri tekrar başladı. Son aylarda sanırım bizim bu yıllardır yaptığımız geziyi öğrenen başka insanlar da yapmaya çalışıyor, gezmek görmek elbet herkesin hakkı.. Ama yaptığınız iş ne olursa olsun o işi hakkıyla, hakkını vererek, saygıyla yapmak gerek. Trende ve istasyonlarda çalışan görevlileri zor durumda bırakan bazı olaylar yaşandığına dair haberler kulağıma gelmeye başladı... Yapmayın ne çabuk? Bursa’dan Orhaneli, sonra da Harmancık istikametine gittiğinizde, Bursa il sınırı içinde kalan Piribeyler istasyonundan başka Balıkesir-Kütahya ve Bursa il sınırlarının kesiştiği noktalara yakın bölgede Gökçedağ, Baliköy istasyonlarını da kullanarak 2005 yılından buyana onlarca farklı versiyonunu gerçekleştirdik bu gezinin, çevredeki birçok yeri hatta Çavdarhisar- Aizonai antik kentini trenle buluşturduk.
KÜTAHYA VE TARİH
Bu arada Kütahya demek Germiyanoğlu demek, Süleyman Şah döneminde Osmanlı Sultanı I. Murad’ın oğlu Yıldırım Bayezid’e kızını veren Süleyman Şah, Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı’yı kızı Devlet Hatun’un çeyizi olarak Osmanlılar’a vermiş.(1381) Bugün Bursa’nın sakin bir köşesinde yatan Devlet Hatun’un mütevazı türbesinin nerede olduğunu biliyor musunuz? Bu da bu yazının size araştırma sorusu olsun... Yıldırım Bayezid 1389’a kadar Kütahya’da valilik yapmış. Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferine giderken uğradığı, Sultan Bayezıd’în oğulları haricinde başka şehzadelerinde eğitim gördüğü bir şehir Kütahya. Buna benzer bir çok tarihi detayla aslında Kütahya tarihini yaşadığımız şehir Bursa’dan ayrı tutmak olmaz, bu yüzden Kütahya’ya geldiğinizde de rehberiniz eşliğinde Kütahya merkezinde bir yürüyüş turu yapmalı; Mevlevihane olarakta bilinen Dönenler cami, Kütahya’nın en görkemli yapısı Ulucami’yi, orijinali imaret binası olan Çini Müzesini, Macar -Lajos Kossuth evini görmelisiniz. Kütahya sokaklarını, zamana direnen el sanatı dükkanlarıyla eski çarşısını, çinicileri ve meşhur Germiyan sokağını da gezmek şart. Dönüşte Tavşanlı‘da mola vererek, biraz leblebi almak iyi fikir olabilir.
2006’DAN BİR ANI
Trenleri oldum olası severim, çocukken oynadığım bazı trenlerim halen duruyor. Hatta daha yeni, aslına uygun maket elektrikli trenler aldığımı da itiraf etmeliyim. Yazımın kalan kısmında sizinle 2006 yılında yazdığım satırları paylaşacağım; çok keyif aldığım Gökçedağ’dan başladığım bir Kütahya tren yolculuğu sonrası yazıya döktüğüm satırlar bunlar. Bu bölgesel tren, yerel adıyla posta treni bölge insanı için çok önemli...
“Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor mevsimler... Önce ilkbahar, sonra yaz derken sonbaharın hüznüne döndü takvimler... Sabahları iyice serinlik hissettirirken kendini, güneş bir an önce çıksın ve ortalığı ısıtsın diye bekliyor herkes, hatta doğa bile.
AMCANIN ŞAŞIRIŞI
Doğancı barajını geçtikten sonra Erenler’de verdiğimiz kahvaltı molası henüz kahvehanenin bahçesini süpürmekte olan kasketli amcayı bile şaşırttı. ‘Nereye gidiyor bu insanlar sabahın erken saatlerinde’ diye bir bakış atıverdi. Sabah çaylarımızı yudumladıktan sonra hemen yola koyulduk, tren bizi beklemez. Bir nefeste geçtik Orhaneli’yi ve uzaktan el salladık Büyükorhan’a... Harmancık’a yaklaştığımızda rotamızı batıya Dursunbey’e doğru çevirdik ve demir raylarla buluştuk.
SESSİZLİĞİN BOZULDUĞU AN
Gökçedağ İstasyonunda bekleyen adam ellerini ovuştururken bir taraftan da hareket saatlerinin yazılı olduğu panoya bakıyordu. Az gerisinde 30 yaşlarında bir kadın gözlerini raylara dikmiş, hareketsiz bir şekilde oturuyordu. “Sessiz kendi halinde bir kasaba burası. Pek vasıta geçmez ama merak etme tren mutlaka gelir” dedi adam, ellerini hala ovuşturuyordu. Kasabada ki sessizliği kırmızı boyalı trenin motor gürültüsü bozdu. Makinist düdük çalma ihtiyacı bile duymadı. İstasyonda bulunan birkaç insan çantalarını paketlerini hazırladılar, elleri çantalarla doldu. Tren yavaşladı, durdu. Sepetler, çantalar ve çuvallar dolduruldu trene... İstasyon görevlisi her şeyin hazır olduğu işaretini verdi. Adam şimdi her iki eliyle kadını uğurluyordu. “Kütahya’ya varınca ara beni, haber ver sağ salim ulaştığını” diye seslendi. Tren yavaş yavaş hareket ederken, sevgiliyle eller yavaş yavaş birbirinden koptu, ardından gözler. Adam, kanatlanmak trenin yanında uçmak istedi bir an. Tren ufukta kayboluncaya kadar el salladı. Belki de başka elleri onun elleri sanarak.
BURSALILAR TRENE HASRET
Ayrılıklar, kavuşmalar hep sakinleşti artık, duruldu. Gözyaşları, kucaklaşmalar azaldı galiba garlarda. Camın ardında kalan sevgililer sanki biraz daha uzaklaştı, yabancılaştı. Yoksa trensiz bir şehirde büyüyen bana mı öyle geliyor?
Değirmisaz istasyonuna gelmişiz. Vagonda bulunan camlardan bazıları açık ve içeriyi hoş bir esinti yalıyor. Uykum geldi. Uzaklarda tek tük köyler ve doğanın kokusu; çam ve kekik kokusu geliyor burnuma. Güzel bakımlı bir istasyon daha; Emirler... Bir kişi indi galiba ve ikisi bindi.
Bursalılar trene hasrettir. Mudanya-Bursa arasında çalışan treni yaşayanlar hariç ne yeni nesil bilir tren zevkini ne yakın gelecekteki nesil bilecek gibi görünmüyor.
Bu insanlar için tatil demek büyük şehre gitmek demek hala trene binmek demek. Kompartıman seçmek, vagon seçmek ve sağınızda solunuzda akıp giden manzarayı seyretmek demek. Takada tukada, takada tukada sesi bir saatten sonra ninni gibi geliyor kulağa. Her kompartıman küçük bir oda gibi. Yeşil veya mavi meşinden koltukları var. Pencerenin önünde küçük bir sehpası. Koltukların üzerinde ise alüminyumdan bagaj yeri. Uçuşan perdelerde Devlet demiryolları logosu var. Eski vagonların camlarında ay yıldız da bulunurmuş.
PENCEREDE YOLCULUK
Tavşanlı’ya gelmişiz. Eski istasyonun yerine kötü bir bina yapılmış. Dudak bükmekte haklıyım. Siz de görseniz bana hak verirsiniz.
Mevsim bahar ve yazsa, tren yolculuğunun en güzel yanı pencerede yolculuk yapmaktır. Saçlarınızı rüzgara bırakmak, rüzgar teninizi yaladıkça yanan yüzünüzü geri çekmek ve daha sonra başınızı yine dışarı uzatmak. Tren yolu bir o yana bir bu yana kıvrılırken önünüzdeki veya arkanızda kalan vagonlara bakmak “hani geliyorlar mı” diye bu işin en tatlı yanıdır. Trenin kırmızı boyalı lokomotifinin oyuncak tren gibi virajlarda bir görünüp, bir kaybolmasını, tünele girmesini, çıkmasını izlerken diğer pencerelerdeki yolcularla ortak bu anı paylaşmak tarifi zor bir heyecandır.
YALNIZLIĞA ORTAK OLDU
Güzelyurt, Köprüören istasyonları ve bu istasyonlarda yaşanan kısa misafirlikler.
Tren yavaş yavaş istasyonları geride bırakırken nice hayaller kurulur, anılar gelir aklınıza ve terk ederken içiniz burkulur. Bir daha oradan ne zaman geçersiniz bilinmez. Ve bir daha oradan geçtiğinizde istasyondaki bakışları aynı yerinde bulur musunuz, kimbilir?.
Yoncalıhamam, Demirciören derken aklıma bahar ayında yaptığım tren yolculuğu geliyor. O zaman tren yolunun kenarında baharın ilk konukları gelinciklere ilişmişti gözüm. Kimsenin fark etmediği o gelinciklerin ipeksi kırmızılığını, narinliğini ve kırılganlığını. Papatya kümeleri de vardı. Karanlık ve soğuk bir kışa ilerlerken içimi ferahlattı zihnimde canlanan bu manzara.
Her gördüğünü içeriye dönerek annesi ve babasıyla paylaşan küçük kız çocuğu yorulmadan usanmadan el sallıyor Kütahya’ya varmadan önce uğradığımız son istasyonlarda ki insanlara ve yol boyunca tarlalarda çalışanlara. Hatta öpücük bile gönderdi onlara kırk yıllık dost gibi. Rayların yalnız bekçileri yol bekçilerinin yalnızlığına da ortak oldu küçük kız.
ÇİNİLİ BİR İSTASYON
Bir sayfa daha çevirdi kitabından tekli koltukta oturan amca, gözlüğünün üzerinden dışarı baktı. “Kütahya’ya geldik mi? “diye sordu.
Doğanın sesi ve kokusu ile yaptığımız bu kısa tren yolculuğu sanki içimizi yıkadı, huzur bulduk. Herhangi bir yolculuk gibi yük olmadı, sırtımıza binmedi.
Çinilerle bezeli yeni tren istasyonunun orta kapısından dışarı doğru yürürken arkamda yine sallanan eller, hasretle buluşan insanlar var ve onların hepsi demiryolların tadını biliyorlar...”
Paylaş