Sadece sevgiliyiz

Düşündüm de, ünlülerimizden biri bar çıkışı mikrofona “sadece arkadaşız” yerine “sadece sevgiliyiz” dese sahiden güzel olur.

“Afrika’daki açları kurtaracak bir proje üzerinde çalışmıyoruz kardeşim. Atom altı parçacıkları da incelediğimiz yok. Normal sevgililer ne yaparsa biz de onu yapıyoruz.”
Bu cevabı duyarsak, biz de “sevgililik” olayını olağanüstü bir şey sanmaktan kurtuluruz.
“Hım, evet...” deriz: “Sahiden de banka soymuş ya da casusluk yapar gibi değiller. Alt tarafı sevgili olmuşlar.”
İki insanın sevişmesi gözümüze garip ve haber değeri taşıyan bir şeymiş gibi görünmez.
Babalar da bu sayede günün birinde kızlarını dövmekten, hatta öldürmekten vazgeçer belki. Derler ki “sadece sevgiliymiş keratalar. Ben de bir şey sandım yahu.”

***

Kadın-erkek ilişkilerinin normalleşmediği bir toplumun asla mutlu olamayacağı bellidir.
İster petrol fışkırsın altlarından, ister zemzemle yıkansınlar, erkekler erkekliğin, kadınlar da kadınlığın tadını çıkaramaz.
“Nasıl normalleşir kadın erkek ilişkileri?” diye sorarsanız da cevabım basit: Sadece sevgili olmakla.
Sevmeyi ve sevilmeyi gariplik olarak değil, en normal şey gibi görmekle.
Arkadaşlık sevgili olmaktan çok daha zor zanaat: Emek ister, kafa uyuşması ister, hukuk ve muhabbet ister... Oysa sevgili olmak için bazılarına sadece tensel çekim yeter.
Zaten bu işlerden anlayan arkadaşlara sorduğumda, “sadece arkadaşız”ın tercümesini şöyle yaptılar: “Aramızda cinsellik yok.”
Yine de bar çıkışı uzatılacak mikrofona “sadece sevgiliyiz” diyecek o ilk ünlüyü sabırsızlıkla bekliyorum.
O gün dünya daha güzel bir yer olmaya başlayacak.

Timuçin’in zor sınavı

Çok yönlü sanatçı Timuçin Esen, uzun bir aradan sonra grubu ve albümüyle karşımızda. Gerçi kendisinin müzik mazisini bilenler biliyor ama yine de işi kolay değil.
Biz bir alanda meşhur olmuş sanatçıyı başka bir alanda kabullenmekte zorluk çekeriz.
Zülfü Livaneli’nin yazar, Özcan Deniz’in oyuncu, Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmen olduğunu bir türlü kabul edemedik, edemiyoruz. Oysa biz sevsek de sevmesek de, bu isimlerin yaptıkları ortada.
Bu da herhalde tarihimizde bir Boris Vian ya da Peter Greenaway olmamasından kaynaklanıyor: Alışkın değiliz İsviçre çakısı tipi sanatçı modeline.
Ama bu hiç alışmayacağız anlamına da gelmez. Bu yüzden müzisyen Timuçin’e şans verelim derim.

Tatlıses’e nazarım mı değdi?

İbrahim Tatlıses’le yaptığım bayram röportajının başına şöyle yazmıştım: “Kendisini rahat, daha doğrusu rahatlamış bulduk. Sıkıntılı rüyalardan uyanmış insanlara mahsus bir neşeye sahipti.”
Hay yazmaz olaydım...
O günden beri olanları görüyorsunuz: Kendisinin medyayla yıldızı barışmadı gitti.
Ama düşünüyorum da, belki de bu Tatlıses’in basınla arasındaki 40 yıllık aşk-nefret ilişkisinin yeni bir versiyonu sadece. Yani telaşa mahal, Ortadoğu’nun Sinatra’sına zeval yok.

İncir çekirdeği
Türkiye’nin temel sorunu: Herkesin haklı olması.
Yazarın Tüm Yazıları