Reklamcılık caiz midir

Yasemin Altan aradı ve reklamcılar hakkında yaptığım genellemelerden ötürü utanmam gerektiğini söyledi

Haberin Devamı

“Her meslekte farklı karakter ve fikirde kişiler var. Senin bunu bilmen lazım. O kadar ajanslarda çalıştın!”

Sadece ben değil, pek çok “edip” çalıştı ajanslarda: Perihan Mağden’den Süreyya Berfe’ye, Duygu Asena’dan Haydar Ergülen’e, Muhsin Kızılkaya’dan Hulki Aktunç’a...

Hepsinin ortak noktası, Nişantaşı’nda apartmanlarının olmayışı. Kalemleriyle geçinmek zorundaydılar.
12 Eylül sonrası Manajans ve Cenajans birer edebiyat kalesine dönmüştü: Bay Acıman ve Nail Bey aydınlara açmıştı kapıları. Bugün de edebiyatçı metin yazarları hâlâ var.

“Türkçe Olimpiyatları”nın sallamadığı pek çok Türkçe ustası, Bülent Arınç konuşurken yoğurt sloganı ya da size telefon hattınızı değiştirtecek ilan için fazla mesaide ter döküyordu.

Yazma manyaklığımı gören babam aç kalmamdan korkmuştu. Reklamcılıksa hakim ideoloji ne olursa olsun onun gözünde baki kalacak meslekti.
“Şeriat bile gelse reklamcıya ihtiyaç bitmez” diyordu, mühendis kafasıyla.

Şeriat falan gelmedi ama rahmetli haklı çıktı. Hatta gelişen Anadolu burjuvazisi reklamcılığı daha da elzem hale getirdi.

Malum, reklam göründüğü kadar neşeli bir meslek değildir. Paranın kuralları kolay kolay esnemez. Omurgalı takılmak zordur. Takılan bedelini bir şekilde öder.
Öte yandan, şartlara en hızlı adapte olan sektördür reklamcılık.

Paranın huyuna giden her açılım onun için caizdir.

Ama ekmek parası uğruna yolu ajansa düşmüş herkese “reklamcı” diyemeyeceğimiz gibi her reklamcıya da genelev piyanisti muamelesi yapamayız, o ayrı.

Sonuçta biz şeriattan korkarken, memlekete muhafazakâr soslu da olsa gerçek kapitalizm geldi. Haliyle, reklamcının keyfi gıcır.

“Genellemem” bundan ibaret.

Haberin Devamı

Sinan’ın mektubuna dair

Sinan Çetin dün burada paylaştığım mektubunda derdini gayet net anlatmış. Gayrı uzatmanın alemi yok.

Hele mektubun sonunda “dur lafımı da çakayım” tadında söylediği bir söz var ki, bayıldım: “Seni anlıyorum, bir okur kitlen var ve onlara mal satıyorsun.”

Sinan’ın atladığı, aslında yazının “mal”, okurun da “velinimet” olmadığı.

Öyle olsaydı vaktiyle Cumhuriyet okurlarıyla papaz olmaz, “Git Kendini Çok Sevdirmeden”i klonlayarak cebimi doldururdum.

En iyisi anlaşalım: Ben ona ticaretle ilgili ahkâm kesmeyeyim, o da bana yazarlıkla ilgili kesmesin. Hayat bayram olsun. 

Haberin Devamı

İncir  Çekirdeği

Bazen sadece öyküyü anlamak ve sırrı çözmek için bile aşık olmaya değer.

Yazarın Tüm Yazıları