Otizmli profesör Temple Grandin’in hayatını anlatan filmle ilgili yazımdan sonra NTV’den Handan Özsoy aradı. Filmi ocakta göstereceklerini söyledi.
Bir işe yaramış olmanın tatlı huzuruyla gevşemek üzereydim ki, posta kutumdaki mektup yeni düşüncelere saldı beni. Bir otizmli annesiydi: “Temple Grandin”i merakla bekleyeceklerini söylüyor ve ekliyordu: “Ama oğlumuza ‘otistik’ demenizi istemiyoruz.” Politik doğruculuk muhabbetleri bana her zaman biraz zorlama gelir. Bu yüzden “otistik” ile “otizmli” arasındaki farkın önemini ilk başta kavrayamadım. Sandım ki bahsettiğimiz, tezgâhtara “satış sorumlusu” demek gibi bir şeydir. Ama sağduyumu dinleyip araştırınca gördüm ki, böyle sanmamın tek nedeni konudan habersiz olmam.
***
İnternette “Tohum Otizm Vakfı” tarafından hazırlanmış tatlı bir çizgi film buldum. “Ben otizmi olan bir çocuğum, otistik değilim” diye başlıyor: “Otizmim karakterimin yalnızca bir parçası. Otizm bir insan olarak beni tanımlayamaz.” “Siz düşünceleriniz, duygularınız ve yeteneklerinizle bir insan değil misiniz? Yoksa siz sadece şişman ya da gözlüklü müsünüz? Kendi kişiliğinizi tek bir özellikle sınırlayabilir misiniz?” Bendeniz de diyor ki, siz siz olun bu çizgi filmi internette seyredin. Şaşırarak göreceksiniz ki “kendi kişiliğinizi tek bir özellikle sınırlayabilir misiniz?” sorusunun anlamı aslında otizmin ötesinde. Bazen tam da bunu yapıyoruz çünkü: Hem kendimizi hem de başkalarını birer sözcüğe hapsedip hayatı fakirleştiriyoruz. Birbirimizi kavanozlara kapatıp üzerlerini etiketliyoruz: “Kürt”, “Türk”, “Ergenekoncu” ya da “Fettullahçı” şeklinde. Sanırsınız kafamızdaki kavanozlara tıktığımız insanların bunlar dışında hiçbir özelliği yok. Sanırsınız insan dediğimiz bu etiketlerden, hayat da bir takım kavanozlardan ibaret. Galiba sadece Profesör Grandin’den değil, bütün otizmlilerden kapabileceğimiz çok şey var.
Annenin hijyenle imtihanı
İkisi de bin yıllık arkadaşım. Çocukları Can’la akran. Annenin geçenlerde anlattıkları, tüm genç annelere yardımcı olabilecek cinsten. Kendisi ilk yıllarda hijyene takıntılıymış. Her şeyi sterilize ediyor, bebeği her an göz altında tutuyor, oynadığı yerlerin temizliğine azami özen gösteriyormuş. Sonra günün birinde, bir anlık dalgınlığın ardından, bebeği portmantonun önünde bakıcının terliğini yalarken bulmuş. “O an bir rahatlama geldi bana” dedi: “Çünkü ne yaparsam yapayım her şeyi kontrol edemeyeceğimi gördüm. Çocuğum bugüne kadar çok hastalık geçirdi ama eminim hiçbiri terlik yüzünden değil!”
Muhalefet sanatı
Bir aile büyüğüm der ki: “Bir insanı saçının telinden ayak tırnağına kadar eleştirirsen kimse seni dinlemez. Eğer ikna edici olmak istiyorsan, arada karşındakinin iyi taraflarını da söyleyeceksin.” Bizdeki siyasi muhalefet geleneği genellikle ilkine benzer. Bu yüzden ne iktidarı ne de seçmeni ikna edebilirler. Tarihte muhalefetteki başarısı sayesinde iktidar olabilmiş partimiz var mı? Oysa bugünlerde parti içi muhalefete kılıcını çeken Kılıçdaroğlu’nun vermesi gereken mesaj belli: “İktidara hizmetlerinden ötürü teşekkür ederiz. Ama şimdi Türkiye daha iyisine layık.”
İncir çekirdeği
“Yollarınız kötü” dediğim Bulgar polisin cevabı: “Ama evlerimiz sağlam.”