“İkinci dil” tartışmasından geri kalmak istemem. Ne de olsa yılbaşı tatilimin bir kısmı bu konuda yazılmış makaleleri tarayarak geçti.
Her dünya görüşünden, onlarca yazarı okudum. Hepsi de değerli beyinlerdi. Ama üzülerek gördüm ki aslında pek çoğu aynı dili konuşmuyordu. Tabii ki herkes aynı şeyi düşünmek zorunda değil. Bu çok sıkıcı olur. Ama memleketin geleceğini tartışıyorsak, en azından ortak bir dil bulmamız lazım. Anlaşabilmek için. Aynı ana dile sahip olmak ortak bir dil geliştirmeyi garanti etmiyor. Tartışmayı Türkçe yapıyoruz ama birbirimizi anlayabildiğimiz şüpheli. Eminim Kürtçe yapsak da aynı şey olurdu. Sonra yabancı arkadaşlarımı düşündüm: Bazıları tek kelime Türkçe bilmiyordu ama gayet güzel anlaşıyorduk. Çünkü arkadaşlığımız sayesinde ortak bir dil geliştirmiştik. Hatta sevinci ve üzüntüyü paylaşmak için bazen konuşmamıza bile gerek kalmıyordu.
***
O zaman aynı ülkede yaşayıp aynı ana dili konuşmamıza rağmen içinde bulunduğumuz durum daha da üzücü geldi. İster istemez, Türkler ve Kürtler olarak yeterince arkadaş olamadığımızı düşündüm. Aynı kaderi paylaşmış, aynı sıkıntıları çekmiştik ama ortak bir dil bulamamıştık. Hal böyle olunca değil iki, on dil sahibi de olsak birbirimizi anlayacağımız şüpheliydi. Oysa mutlu bir ülkeye, ilişkiye ya da şirkete baktığımızda, ortak dillerini yaratabilmiş insanların sağlıklı iletişimi görülüyordu. Hatta futbol takımları bile birbirini anlayan oyuncular sayesinde alıyordu kupaları. Mesela, “demokratik özerklik” tartışmamızın ilham kaynağı Katalonya’nın gururu Barcelona: Muhteşem başarılarının nedeni oyuncuların yarattığı ortak futbol dili değil mi? Hepimiz Messi olamayız belki ama arkadaş olmayı pekâlâ deneyebiliriz.
Eurovision’da bir yazar
Gönlümden geçen Gripin’di ama Eurovision’a Yüksek Sadakat’in gidecek olmasına da hiç üzülmedim. Bir kere ilk defa bir yazarla katılıyoruz. Müzik yazarı arkadaşımız Kutlu Özmakinacı, bilindiği gibi Yüksek Sadakat’in bas gitaristi ve beyni olur. Yazılarını sırf üslubuyla bile okutan, harika bir kalemdir kendisi. Kutlu’ya naçizane teklifim, Eurovision macerasını “kaptanın seyir defteri” formatında kaleme alması; TRT’deki toplantıdan Düsseldorf’taki finale kadar. Sonuçta ortaya Nick Hornby tadında, leziz bir kitap çıkabilir.
Geyikli gece nasıl kaçtı
Bugünlerde yandığım, Hürriyet centilmenlerini buluşturan “Geyik Gecesi”ni kaçırmış olmak. Yeni yılını kutlamak için Fikret (Ercan) Abi’yi aradığımda “niye gelmedin bakayım?” diye sitem etti. Meğer Sofya’da olduğumdan davetiye elime geçmemiş, ben de en taze Hürriyet erkeği olarak ofsayta düşmüşüm. Şaka bir yana, bütün sınıf pikniğe giderken okulu kırmış öğrenci gibi hissettim kendimi. Sonuçta geceye katılanlara tatlı anılar, banaysa pirimiz Turgut Uyar’ın “Geyikli Gece” şiirinde dediği gibi, “uzanıp kendi yanaklarımdan öpmek” düştü.
İncir çekirdeği Meraklısına yeni ve tek twitter adresim: tunasarkilari