Ne mutlu seks objesiyim diyene!

Ona “Prekazi” dememizin nedeni, çocukluğumuzun efsane futbolcusunun saç modelini kendi kafasında 90’lara kadar kahramanca taşımış olması.

Haberin Devamı

Artık saçı yok ama siyah cipi var. Genellikle birden fazla kadınla olur. Hatta yatağın dışında bile...

Geçenlerde kafa çekerken, Sting’in “Mother” şarkısını mırıldanıp dert yandı: “Çıktığım her kız annem haline geliyor”.

Biraz düşündükten sonra anladık ki, bahsettiği aslında günümüz erkeğinin sendromu.

Bir kadına tutuluyoruz, şanslıysak elde ediyoruz, sonra bir de bakmışız kadın annemiz olmuş.

Haliyle, çöküş başlıyor: İnsan kendisine annelik eden birini seks objesi olarak göremez.

İlişki de bitiyor tabii. Kimse şimdi “seksin ne önemi var, mühim olan insanlık” falan diye manyel vermesin.

Fakat libido ne ara şefkate teslim oluyor, anlayabilene aşk olsun!

* * *

“Sen ballısın...” dedi Prekazi, bir taraftan da içkileri tazelememekte direnen garsona el-kol edip: “Neticede tek eşlisin. Ama ben bu mesele yüzünden bir sürü kadınla uğraşmak zorundayım.”

“Madem anne şefkati arıyorsun, gerçek annene gitsene.”

“Vakit yok be oğlum... Bu kadınlar her saniyemi yutuyor.”

Gözümün önüne Prekazi’nin hayatında fink atanlar geldi: Platin saçlı, silikon memeli aşufteler.

Sonra da artık sevişemedikleri için ayrıldığı son gerçek sevgilisini düşündüm: Takı tasarımı yapmaktan hoşlanan, iki üniversite bitirmiş sarı saçlı mimarı...

İşte o zaman yandı ampul: “Senin derdin, bilinçaltında seksi pis bir şey sanman” dedim: “Bu yüzden onu ancak değer vermediğin kadınlarla yaşayabiliyorsun.
Değer vermek seni iktidarsızlaştırıyor çünkü onu artık seks objesi olarak göremiyorsun. Kız senin yüzünden kutsal anneye dönüşüyor ve beraber ayvayı yiyorsunuz.”

“Bırak Allah’ını seversen...” dedi dertli dertli: “Bana bilmediğim bir şey söyle.”

“O zaman, ne mutlu seks objesiyim diyene!”

Dayanamayıp gülmeye başladı, ben de o gecelik vaziyeti kurtardığımı anlayıp rahatladım. Dertlerimizi çözememiştik ama gülebildiğimize göre hayattaydık en azından. Birbirimize yardım edemesek bile hiç olmazsa güldürmeyi başarmamız lazım. Arkadaşlar böyle günler için.

Haberin Devamı

Lavanta rengi bir geceydi...

Selim İleri’nin son romanı “Bu Yalan Tango”, en vahim şey hakkında: Hem yaşanmamış hem de unutulamamış bir aşk.

Yazmaya aşk romanlarıyla başlayıp yıllar sonra yazdıklarından mutlu olamamış Fatma Asaf’ın eleştirmen Fikret Demiray’la olan imkânsız sevdası...

İçinde edebiyatımızın ve değişen sanat dünyasının hikâyesi de var, bizzat Selim İleri de: Fatma Asaf’a armağan kitap hazırlayan yazar Ufuk Işık olarak.

“Bundan sonra başka romanım olmayacak” diyor Selim İleri: “Başkalarının ellerinin arasından kayan serçe yavrularının gizli şahidi anlatıcının susma vakti geldi. Bundan sonra olmayacağım. O yüce kalplerin sakladığı sırları edebiyat için bile olsa açık etmeyeceğim. çünkü gizlenenler açıklananlardan daha önemlidir.”

Gizlenenlerin önemini ben bile biliyorum. Duygusallığımız garip görünse de, yaşadığını bir Selim İleri cümlesi okurken hissedebilen insanlarız ne de olsa. Bu
yüzden sıradaki cümle bizim için geliyor:

“1930’larda lavanta rengi bir geceydi. O gece tanış-tılar.”

Haberin Devamı

İncir  Çekirdeği

Çok daha önemsiz işler için bile sertifika gerekirken anne babalığın hepimize serbest olması ne tuhaf.

Yazarın Tüm Yazıları