Efsane sinemacı Lütfi Akad’ın ardından güzel yazılar okuyacaksınız. Ama hiçbiri bundan bahsetmeyecek.
Malum, sinemamızın şu anki verimli yıllarıyla Yeşilçam’ın bereketi arasında, çorak bir dönem vardı. 80’li ve 90’lı yıllarda, televizyon ve Hollywood karşısında Türk filmlerinin boynu büküktü. Sadece Sinan Çetin, Ömer Kavur, Yavuz Turgul, eskilerden de Atıf Yılmaz gibi bir avuç nefer, ferdi gayretlerle üretmeye devam ediyordu. Ama sektör falan kalmamıştı ortada. Türk sinemasının ruhuna Fatiha okumanın zamanı geldi diye düşünüyordu aydınlar. Bazıları keder, bazılarıysa sinsi bir sevinçle. Ama bir köşede bir avuç Yeşilçam ustası, gelecekte doğacak yeni sinemanın sanatçılarını yetiştiriyordu, sessiz sedasız. O köşe, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’ydü. Lütfi Bey de oranın en sevgili hocalarından. Sadece sinema konuşulmazdı derslerinde. Kemal Tahir’den, kedilerden, aşktan da bahsedilirdi. “Burada öğrendiklerinizi cebinize koyup gideceksiniz” derdi hep: “Ama asıl film çekmek için sete çıktığınız zaman anlayacaksınız. Yani yönetmenliğin zevkini ve acısını etinizde hissettiğinizde.” Hani “hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” der ya Dostoyevski, bugünün pek çok yönetmeni de Lütfi Bey’in paltosundan. Serdar Akar’dan Nuri Bilge Ceylan’a, Özer Kızıltan’dan Murat Şeker’e... Hepsi onun derslerinden feyz aldılar. Yeşilçam birikimini bütün o sessiz yıllar boyunca bugünün sanatçılarına aktardı Lütfi Akad. Bir Hogwarts öğretmeni sabrıyla. Diğer hocalarla beraber. Fransız filmlerindeki gibi kırçıllı, şık bir paltosu vardı. Kış günlerinde sınıf kapısının yanındaki askılığa asardı. Şimdi düşünüyorum da, içine bunca ismin sığmış olması sahiden müthiş.
Güncellenmiş Keşanlı
Sadri Alışık Tiyatrosu’nun “Keşanlı Ali Destanı” ses getireceğe benzer. Hele Ahmet Mümtaz Taylan’ın rejiye getirdiği yorum fırtına koparmaya aday. O kadar çok rivayet çıktı ki, dayanamayıp aradım kendisini. Sağ olsun, kısaca anlattı. Tiyatro eksperi olmasam da çakar gibi oldum: Galiba Kenneth Branagh’ın falan Shakespeare’e yaptığını Haldun Taner’e yapmış Taylan: Öze sadık kalmak uğruna biçimi yenilemiş. Yani “güncellenmiş” bir Keşanlı bekliyor bizi. Üstelik matrak bir şekilde. En kolayı mı yoksa en zoru mu bilinmez, seyredip göreceğiz.