Paylaş
Aslında öyle kritik bir gün değil: Yeni bir mevsim falan başlamıyor. Geceyle gündüz eşitlenmiyor. İnsanoğlunun acıları ve savaşlar bitmedi.
Onu özel kılan, atfettiğimiz anlam: Temiz başlangıçlara duyduğumuz hasret.
Bugün tüm dünyada milyonlarca insan rejime başlayacak. Bir o kadarı spor salonlarına yazılacak. Hayatından memnun olmayanlar yeni kararlar alacaklar.
Hepimiz bugün efsanedeki Anka Kuşu gibi, küllerimizden doğmaya meyledeceğiz.
Aynı mücadeleyi defalarca yapmış biri olarak şunu söylemek isterim: Sakın vazgeçmeyelim.
Yılbaşının büyüsü bozulup gündelik hayatın sıkıntıları tepemize bindiğinde unutmayalım aldığımız kararları.
¡¡¡
Hayatım ne zaman kumdan kale gibi dağılsa onu ellerimle yeniden kurdum.
Belki de bu inançtan dolayı, gençken kurduğumuz grubun adını “Kumdan Kaleler” koymuştuk.
Konsere şu sözlerle başlardık: “Kumdan kaleleri deniz kıyısında, sular yükselince yıkılabilecek olmasına rağmen kurarız. Ama hayatı anlamlı kılan, bunu bile bile gösterdiğimiz çabadır.”
Kumdan Kaleler dağılalı 10 yıldan fazla oldu. Hâlâ bazen dinleyici mektubu alırız. Bize şarkılarımızın hayatlarında tuttuğu yeri anlatırlar.
O zaman anlarız, sular yükselip bizi dağıtana kadar yaptıklarımızın bir değer taşıdığını.
Bugün alacağımız her karar, hayatımızda yapacağımız her küçük değişiklik de kalıcı değer taşıyacak. Hiç kuşkunuz olmasın.
Hemen olmasa bile günün birinde alacağız karşılığını; maddi ya da manevi olarak.
Sadece yeni yılın değil, yeni bir 10 yılın ilk günü. Hayat her sabah inatla küllerinden doğabilenlerin yanında: Geceleri yükselen dalgaların bunu unutturmasına izin vermeyelim.
Son yaprak da döküldü
Aşk-ı Memnu ödül alınca senaristleri “Biz bu ödülü ‘Yaprak Dökümü’ için de alıyoruz” demişti: “O olmasa bu işleri yapamazdık.”
“Yaprak Dökümü” sadece başarılı bir dizi değil. Vizyon sahibi bir şirketin ders kitaplarına girmesi gereken hikâyesi.
Ay Yapım’ın Nişantaşı’ndaki apartman dairesinde başlayıp en önemli yapım şirketi haline gelme macerası. İçinde inanç, dayanışma, alın teri, ne ararsanız var.
Tabii dizinin gösterildiği ülkelerde Reşat Nuri Güntekin’i “Best Seller” listelerine taşıyan bir macera aynı zamanda.
Yabancı hocalar açmazda
Ligimize ne zaman kariyeri göz kamaştırıcı olmayan bir yabancı teknik direktör (mesela Skibbe) gelse, ilk başarısızlıkta başlarız hemen: “Stajyer işte, ne olacak!”
Büyük başarılar yaşamış biri geldiği zaman da (mesela Del Bosque) işler ters gitmeyegörsün, teşhisimiz hazırdır: “Zaten o takımın başında kim olsa başarılı olurdu!”
Yani kaçarı yok yabancı hocaların. İlla silkelenecekler. En bahtsızı da galiba Hiddink. İki Türkiye macerasında iki tür eleştiriden de nasibini aldığı için.
İncir Çekirdeği
Zenginlerin niye Papermoon’a gittiğini anladım: Yemek yerken benim bile aklıma iki adet ticari fikir geldi.
Paylaş