Kedi, şeytan ve bizim çocuklar

“Tekmelenerek öldürülen kedi” benim de içimi kararttığından konuya dönmeye niyetim yoktu. Ama okur mektuplarından sonra bir şeyler daha söylemek istedim.

İzmir’den yazan genç, “O haltı yiyen İzmirli değil Tuncelilidir” demiş: “Belirtirseniz sevinirim.”
Güzel, demek ki arkadaşımız vahşetin kendi şehriyle anılmasına üzülecek kadar meseleye duyarlı. Kötü, çünkü bunu söylediğinde Tuncelilerin ne hissedeceğini düşünmüyor.
Mesele sadece kedi katli olmaktan çıkarak dallanıp budaklanıyor, haliyle. Çünkü sonunda gelip empati konusuna dayanıyor.

***

Nazilerin insanlık suçlarından bahseden bir filmde şu cümleyi duymuştum: “Şeytan, empatinin yokluğudur.”
Hayatta pek az cümle vardır, doğruluğuna bu kadar inandığım. Kendime bakarak inanırım önce: İçimdeki şeytanı her hissedişim, empati zaafına uğradığım anlara denk gelir.
Kediyi öldüren elemanda empati olsaydı kendisini hayvancağızın yerine koyar ve böyle bir kötülük yapamazdı.
Naziler empatiden nasiplerini alsalardı o kadar insanı çoluk çocuk öldüremezlerdi.
Tarihteki ve günlük hayattaki her kötülüğün arkasında empati eksikliği, onun da arkasında pis pis sırıtan şeytan var.

***

Demek ki kurtuluş, çocuklarımızı kendilerini icabında başka canlıların yerine koyup onların ne hissettiğini anlayabilecek insanlar olarak yetiştirmekte.
Böyle yetişen çocuklar büyüyünce kedi tekmelemez, orman yakmaz, deniz kumuyla inşaat yapmaz, kızlarını töre uğruna öldürmezler.
Empatinin olduğu bir kalpte şeytan efendiye de, onun oyunlarına da yer yoktur çünkü.
Sadece böyle bir kalp sırf kendisi için değil, başka insanlar, hayvanlar ve bitkiler için de atar.
Bunları düşünmek insana dehşet kadar umut da veriyor: Ulaşmak zor da olsa kurtuluşun nerede durduğunu görüyorsunuz.

Cool doğdum cool yaşarım

Sevgilim onun “karakterli” bir güzelliğe sahip olduğunu düşünüyor. Bu işlerden anlayanlar “yetenekli” diyorlar.
Allah vergileri dışında, hamleleri de iyi.
Çırpınmıyor ama “cool” projeler hep onu buluyor. Semih Kaplanoğlu filmleri ve “Başka Dilde Aşk” bir yana, adını bu yaşta Catherina Zeta-Jones ile aynı jeneriğe yazdırdı.
Sakin ama tekinsiz bir tip: Her an çok acayip şeyler yapabilirmiş gibi bir hali var.
Belki de kritik zamanları yeni başlıyor. Acaba şöhreti arttığında da bu çizgiyi sürdürebilecek mi?
Akıllı fikirli adımlarla kuşağına örnek olmaya devam mı edecek, oynadığı leziz Bulgar filminin adındaki gibi, “Şark Oyunları”na kapılıp normalleşecek mi yoksa?
“Cool” kalmak ya da kalmamak: İşte Saadet Işıl Aksoy için bütün mesele.

Bir de baktım Yekta

Sık görüşemesek de Yekta Kopan’la evli gibiyiz. Seslendirdiği filmler ve sunduğu kültür programı “Gece Gündüz” sayesinde, evde sürekli onun sesi.
Ayrıca kendisi en sevdiğim yazarlardan olduğundan, bilhassa son kitabı “Bir de Baktım Yoksun”u arada açar okurum. Şimdi de duydum ki o kitap “Haldun Taner Öykü Ödülü”ne layık görülmüş.
Şahsen Haldun Taner adıyla birbirlerine pek yakıştıklarını düşünmeden edemedim.
İnsan sevdiği yazar ödül alınca kendi almış gibi seviniyor.
Vaktiyle yine Yekta’nın seslendirdiği Balki Bartakomous’un mutluluk dansını yapmak istiyorsunuz.

İncir çekirdeği

Sevgilinin her gölgesi bir güneş tutulması.
Yazarın Tüm Yazıları