Hayat mahvedici aşk

İnsanın ayrıldığı kişinin mekânını basıp “hayatımı mahvettin!” demesi aslında mantıklı.

Haberin Devamı

Vampir nasıl kan emici, doğa ilham verici ise, aşk da hayat mahvedici çünkü.
“Beni bu güzel havalar mahvetti” diyen Orhan Veli başka neyi kastetmiş olabilir?
Onu evkaftaki memuriyetinden ayıran, eve ekmekle tuz götürmeyi unutturup tütüne alıştıran aşk değilse nedir?
Aşkın doğasındaki hayatı mahvetme potansiyeline hangi ordu karşı koyabilir?
Sultan Süleyman kim bilir kaç kez düşündü Hürrem’in aşkıyla mahvolduğunu.
Napolyon kaç kez Josephine’in kollarında kendini mahvoluş girdaplarına bıraktı.
John Lennon, “Beatles’ı mahvettiği” söylenen Yoko Ono’yla ne kadar da mutluydu.
Tabii mahvolmak var, mahvolmak var. “Beni mahvettin” derken kastettiğimiz, aşkımızın büyüklüğü de olabilir.
Ama sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Tek değişen, bizim pozisyonumuz.
Tutkuyla sevmeye devam ederken mahvolmaktan haz alıyor, tadını çıkarıyoruz.
Ama ayrılık rüzgârı esmeyegörsün, aynı mahvoluş canımızı yakmaya başlıyor hemen.
Sırtımızdaki tırnak izleri zevk değil acı veriyor. Diz kapaklarımızdaki kızarıklıklardan mutluluk yerine hicap duyuyoruz.
Oysa tırnak izleri de kızarıklıklar da eskiden nasılsa öyle. Hiçbir değişiklik yok.
Ayrılıktan sonra değişen, bizim onları yorumlayış şeklimiz. Bu da artık yalnız olmamızdan.
Tutkuluyken zevk aldığımız mahvoluş, illüzyon bozulduktan sonra asıl yüzüyle karşımıza çıkıyor. Sonra gelsin enkaza oturup kendimizi doldurmalar. Dünyayı ayrıldığımız kişinin başına yıkmak istemeler.
Sonra bu safha da bitiyor ve başlıyoruz mahvolmuş hayatımızı usul usul tamir etmeye.
Zamanla kızarıklıklar geçiyor, tırnak izleri iyileşiyor, bir zamanlar mahvolan biz değilmişiz gibi tekrar gülmeye başlıyoruz.
Ta ki karşımıza biri çıkıp içimizdeki mahvolma isteğini tekrar uyandırana kadar.
Güzel havalara kızmak Orhan Veli’nin hakkıysa, ayrıldığımız kişiye kızmak da bizim hakkımız.

Haberin Devamı

İlk tapınağa yolculuk

“12.000 yıl önce, yeryüzünde kutsal bir yer vardı” diye başlıyor “Göbeklitepe” belgeseli.
Diğer adı “Dünyanın İlk Tapınağı” olan belgesel, Ahmet Turgut Yazman tarafından çekilmiş. DVD olarak satılan ve yapımı 4 yıl sürmüş filmin tarzı da güzel.
Şanlıurfa yakınlarında ortaya çıkmasıyla insanlık tarihini değiştiren bu tapınağı seyredip de heyecanlanmamak zor.
Sadece arkeoloji meraklıları değil, tüm sinemaseverler için. İzlerken Anadolu’ya ve dünyaya bakışınızın değiştiğini hissediyorsunuz.

Yazarın Tüm Yazıları