Paylaş
“Yeni Türkiye” programında yerim olmadığı bazen hissettirilir bana. Eski Cumhuriyet’in bakiyesi olduğum.
Mesela Elif’e falan rakip çıktım sanan cemaatçi arkadaşlar, gençliğimde hissettirmiştir.
Oralarda gözüm olmadığını anlatana kadar kaç itibarsızlaştırma kampanyasından sağ çıktığımı ben bilirim.
Bugün de arada hissettirirler hafiften. Ne zaman bir gazeteci ya da aydın tutuklansa alırım mesaj.
Bazen de mail gelir: “Bu ülkeden senin gibiler er-geç gidecek!”
Ama alıştım artık, aklıma şikayet etmek bile gelmez. Zaten bence insanın istenmediği yerde durması o kadar da kötü değil.
Kötü olan, istemediğiniz yerde durmak olabilir ancak: Mutlu olmadığınız, nefes alamadığınız, hiçbir şey hissettirmeyen bir programda bulunmak...
Bakınız İran’a takım çalıştırmaya giden Mustafa Denizli ne demiş: “Türkiye’de mutlu değilim.”
Mustafa Hoca’yı anlıyorum: “Yeni Türkiye”nin Mustafa Denizli’ye ihtiyacı yok.
Tıpkı Müyesser Yıldız’a, Muazzez İlmiye Çığ’a, Fazıl Say’a, Metin Erksan’a, Ferhan Şensoy’a, Vedat Günyol’a, Enis Batur’a, Oktay Sinanoğlu’na olmadığı gibi.
Ben fakirin hayatıysa eş durumundan yarı-yarıya “dışarıda” geçer. Atalarım muhacir olduğu için severim oraları.
Kimse “sen buraya ait değilsin, had ikile!” mesajı vermez. Misafire iyi davranır hanımköylüler.
Ama ne yalan söyleyeyim, seçmek zorunda kalsam yine vatanımı seçerim. Yani beni istemeyen programı. Çünkü jölem olmasa da buraya aidim. Erol Ağabey’in dediği gibi: “Hayat işte.”
İzmir ve Diyarbakır
Biliyorsunuz, aslında üç parti var: Türkler, Kürtler, Müslümanlar. Diyarbakır nasıl her seçimde kafadan “Kürtleri” seçerse, İzmir de “Türkleri” seçer. Hiç şaşmaz.
Onları mantıksız bulabilir ya da eleştirebilirsiniz. Ama nihayet, oldukları gibi kabul etmek gerekir.
Bir şehir “hey dostum, İstanbul ve Ankara gibi olmaya ne dersin?” sorusuna “gölge etme başka ihsan istemem!” diye cevap veriyorsa, üstüne gitmek olmaz.
Hele bu yüzden baskı altına almak, onlarda dağları eritme arzusu uyandırmaktan başka işe yaramaz. Benden söylemesi.
Ahu Tuğba sahipsiz değil
Quentin Tarantino Türk olsaydı, “Jackie Brown”un başrolünde Ahu Tuğba’yı oynatırdı.
Amerika için Pam Grier neyse bizim kuşak için de Ahu Tuğba odur. Gerçek bir ikon.
Bu yüzden “teşekkür etmeleri gerekirken adımı fahişe diye yazıyorlar” dediğini duyunca içim cız etti.
O dandik kitaba onay veren bakanlığa gücendim.
Akabinde, tespihimi sallamaya başladım: Ahu Tuğba’ya yanlış yapan iki kere düşünsün. Karşısında bir kuşağın anılarını bulur.
tatlı Sözlük
Jöle: Altın çağını yaşayan mamul.
Paylaş