Paylaş
Tabii mazinin öbür bilim-kurgu hayalleri de yalan olmuş: Ay üssü kurulamıyor, çayımızı robotlar getiremiyor, uzaylının muhabbeti hiç çekilmiyor.
Peki bunlar gelişmediğimiz anlamına mı geliyor? Galaksiler aşkına, yüz bin kez hayır!
Günümüz dünyasında, uçan arabadan çok daha önemli bir şey var: İnternet.
Bilginin sınırsızca dolaşması o kadar önemli bir olay ki, ay üssü yanında artistler kahvesi gibi kalır.
¡¡¡
Her şeyi düşünen eski bilim-kurgu yazarları interneti hayal edememiş. Tabii Asimov gibi üç-beş dahiyi saymazsak.
Ne de olsa insanın hayal gücü yaşadığı devirle sınırlı: Spak Bey güç kalkanlarını çalıştırmak için koltuğundan kalkmak zorundadır, çünkü yetmişlerde uzaktan kumanda yoktur henüz.
Zamanda yolculuk meselesiyse ayrı bir muamma: Şahsi fikrim, geleceğin herhangi bir anında icat edilen zaman makinesinin bugün zaten var olduğu.
Makineyi yapan torunlarımız günümüzü şereflendirmeyi de akıl etmişlerdir herhalde.
Etmeseler bile canları sağolsun: Onlar için bayram günü bekleyen ihtiyarlar gibi dertlenmeye hiç niyetim yok.
“Geleceğe Dönüş”ü her seyrettiğimde Marty McFly’la beraber zamanda yolculuk ediyorum zaten: Bazen ergenlik günlerime gidiyorum, bazen de kız kardeşimle Ankara’daki Akün sinemasına...
İşte o zaman anlıyorum ki, geçmiş de gelecek de hikâye aslında. Önemli olan şimdiki zamanın avcısı olmak.
Kudüslüyüz ezelden
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kudüs’te namaz kılmak isteğinde ciddi ve ısrarlı görünüyor.
Benim de Amsterdam’la ilgili birtakım hayallerim var ama tabii şimdi sırası değil.
Mavra bir yana, Davutoğlu’nu anlamak için, Kudüs’ün önemine vakıf olmak gerek. Mehmet Akif Ersoy’un başından geçenleri hatırlamak.
“İstiklâl Marşı” şairimiz, Birinci Dünya Savaşı sırasında, “müttefik” Viyana’daki bir otelde kalmaktadır. Bir sabah, halkın sevinç çığlıklarıyla uyanır.
Sorduğu zaman “İngilizler Kudüs’ü Osmanlı’dan almış, onu kutluyoruz” der, Osmanlı’nın sözde silah arkadaşı Viyanalılar: “Onlar da Hıristiyan’dır. Bu yüzden bu olay bayramdır hepimize!”
Ahiret dolaylarından öyküler
Tanrının bir bakteri boyutunda ve varlığımızdan tamamen bihaber olduğunu biliyor muydunuz?
Peki ya öldükten sonra kredi kartı kayıtlarınıza bakılarak yeniden yaratılacağınızı?
Son zamanlarda okuduğum en garip ve en güzel kitap var elimde: “Ve.” Diğer adıyla: “Sonraki Hayattan Kırk Öykü”.
David Eagleman kardeşimiz almış eline kalemi, öldükten sonra başımıza neler gelebileceğiyle ilgili kırk adet öykü yazmış.
Mizahla üzüntüyü, korkuyla edebiyat zekâsını o kadar güzel buluşturmuş ki, okurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz.
Alemin en kafa müzisyenlerinden Brian Eno olayı özetlemiş zaten: “Bu kitaptaki her öykü yeni bir cennet.”
iNCİR ÇEKİRDEĞİ
Kitapçıda şaşkınlıkla sordu Can: “Baba, buradakiler seni nereden tanıyor?”
Paylaş