Paylaş
◊ Bu sezon üç koldan kuşatma başlattınız... İki film, bir reklam kampanyası... Hayırlı olsun diyeyim öncelikle...
- Çok teşekkür ederim.
◊ Penti ile işbirliğinizden başlayalım. Nasıl doğdu o proje? Neden sizinle çalışmak istediler dersiniz?
- Biz geçen sene de zaten böyle bir şey konuşmuştuk. Ama galiba doğru zaman değildi. Bu yıl yeniden bir araya geldik ve projeyi hayata geçirdik.
◊ Daha önce hiç başka bir markanın reklam yüzü olmuş muydunuz?
- Dijitalde Braun ile işbirliğimiz olmuştu ama marka yüzü olarak bu ilk diyebilirim. Çok güzel bir başlangıç benim için.
◊ Ne anlamda?
- Şöyle; enerjilerimiz birbirine çok uydu. Akıllarımız birbirine çok uydu. Herkes birbirinin ne istediğini anlıyordu.
◊ Bu arada reklam filminde şarkı söyleyip dans da ediyorsunuz. Bu yetenekler ne zaman keşfedildi?
- Dans eskiden beri vardı aslında, hatta oyunculuktan önce diyebilirim. İstanbul’a ilk geldiğim, kendi başıma ayakta durmaya çalıştığım ve maddi problemler yaşadığım dönemde, bir arkadaşım vasıtasıyla bazı organizasyonlarda dans etmiştim. Ama şarkı derseniz, o bir şekilde sonradan sızdı hayatıma (gülüyor).
ULAŞTIĞIM YER ÇOCUKLUK HAYALLERİMİ BİLE GEÇTİ
◊ Gelelim diğer projelere... Çok yakında yeni filminiz vizyona giriyor...
- Evet, “Her Şey Seninle Güzel” 16 Kasım’da vizyonda olacak. Heyecanla bekliyoruz tepkileri.
◊ Nasıl bir film oldu?
- Romantik komedi. “En İyi Arkadaşım Evleniyor”dan uyarlandı. Benim çok sevdiğim, beş defa falan izlediğim bir filmdir o...
◊ Ardından bir film daha geliyor, dur durak yok...
- Evet, o da ocak ayında buluşacak seyirciyle... Onun için de ayrı heyecanlanıyorum. Bu ara hep bir heyecan hali (gülüyor).
◊ Peki o nasıl bir film?
- O benim ilk dönem filmim. 1940’ta, İkinci Dünya Savaşı döneminde geçiyor. Bir casus hikayesi ve ben de bir Alman kadını oynuyorum. Senaryo olarak beni çok etkileyen, aynı zamanda karakter olarak da heyecanlandıran bir iş. Çünkü şimdiye kadar canlandırdıklarımdan çok farklı bir karakter. 1940’lar, zor bir annelik, zor bir kadınlık, aşk; yani film çok fazla unsuru bir araya getiriyor. Şu ana kadar birkaç sahnesine bakabildim, görselleri muhteşem, dünyası muhteşem.
◊ Kısa aralıklarla birbirinden çok farklı üç işle seyirci karşısına çıkacaksınız. “Burcu Biricik oyunculuğunu konuşturacak” diyebilir miyiz?
- Ya evet, bu fikir beni de çok heyecanlandırdı. Penti’de başka bir Burcu, “Her Şey Seninle Güzel”de başka, “Çiçero”da bambaşka... Ve dediğiniz gibi önümüzdeki üç-dört ay içinde olacak hepsi. Bu bir oyuncu için bulunmayacak fırsat, şanslıyım.
◊ “Küçükken hayal ettiğim noktaya ulaştım” diyebiliyor musunuz?
- Çok hayal kuran bir çocuk değildim, hâlâ da büyük hayallerim yoktur. Yine de hayallerimin bile ötesindeyim diyebilirim.
◊ Nasıl bir çocuktunuz?
- Erkek çocuğu gibi... Bakmayın şimdi topuklu ayakkabılar, külotlu çoraplar giyip böyle bir kadına dönüştüğüme, çocukluğumda abimin şortuyla sokaklarda dolanırdım ben. Abimin peşine takılır, mahallede oynanan tüm erkek oyunlarına katılırdım. Futbolundan tutun da kemerle dövmeye kadar! Abartmıyorum, gerçekten erkek gibiydim.
◊ Kaç yıl sürdü o hâl, o tavır?
- Çok yıl! Liseye bile saçlarımı kısacık kestirip, erkek pantolonu giyip giderdim. O da yetmez dedemin tuhaf kravatlarını takardım!
ZAMAN BENİ YAVAŞ YAVAŞ HANIMEFENDİLEŞTİRDİ
◊ Nasıl oldu da içinizdeki kadın ortaya çıkıverdi?
- Hayat (gülüyor)... Zaman beni yavaş yavaş hanımefendileştirmeye başladı.
◊ O haşarı çocuk tamamen terk etti mi bünyeyi?
- Eder mi? Tabii ki hâlâ içimde o çocuk var. Belki de birbirinden farklı karakterleri çok daha kolayca çıkarabilmem bu yüzdendir. 30 yaşına kadar olan, zamanla evrilen bütün Burcu’ları bir şekilde içimde tutmaya çalışıyorum.
◊ Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
- O ilgi hep vardı zaten. Daha çocukken mahallede geceler organize eder, annemin günlerinde komşulara taklitler yapardım. Lisenin tiyatrosundaydım. Üniversite için İzmir’e gittiğimde de stajyer kadrosundan Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’na girdim.
Dediğim gibi hayatım boyunca oyunculuk vardı ama bundan para kazanmak, İstanbul’a gelip kameraların karşısına geçmek gibi hayaller kurmazdım. Birden aklımıza geldi, “Aaa gidelim mi gidelim, deneyelim mi deneyelim” dedik, tamamen spontane... Bir nevi gençlik macerası gibi bir şeydi, o macera sonuca ulaştı.
OYUNCUNUN GÜZEL VE FİT OLMASI GEREKMEZ
◊ Şans mı yoksa güzelliğin avantajı mı dersiniz?
- Bilemiyorum ki... Açıkçası ben bir oyuncunun güzel olması ve fit görünmesi gerektiği fikrine katılmıyorum. Bir karakteri en doğru şekilde seyirciye yansıtabilmek başka şeydir. Bu güzellik ya da dış görünüşle olabilecek bir durum değil. Ama görünüme önem veriyor muyuz, veriyoruz, o da bir gerçek...
◊ Madem ki bu bir gerçek, siz de avantajlarını yaşamışsınızdır.
- Her zaman değil... Bana “Bu role göre fazla güzel, fazla Avrupaisiniz” denildiği, bu yüzden bazı rolleri kaçırdığım oldu.
ROL İÇİN GEREKTİĞİ KADAR ÇİRKİNLEŞEBİLİRİM
◊ Yabancı oyuncular bir rol için onlarca kilo alabiliyor, tanınmaz hale gelebiliyor. Ya size öyle bir teklif gelse...
- Şimdiye kadar kimse beni o şekilde kullanmak istemedi ama bu fikre çok açığım. Bir rol için gerçekten gerektiği kadar çirkinleşebilirim, ay aman nasıl öyle görünürüm falan da demem. Önemli olan karakterdir. Umarım Türkiye’de de oyuncuları bu şekilde kullanmaya, cast’ları bu bakış açısıyla oluşturmaya başlarlar.
◊ Yeni bir proje için teklif geldi diyelim, hangi kriterlere göre “evet” ya da “hayır” dersiniz?
- Çok stratejik adımlarım yoktur. Mesela bazı dizilerin çok iyi reyting alacağını ya da sinemada 1 milyona yakın gişe yapacağını bilirim, ama o işe gerçekten gönlüm kaymıyorsa yine de teklife “evet” demem. Bir işi yaparım, olmazsa da olmaz. En azından gururla “Böyle bir iş yaptım” diyebileyim, o bana yeter. Bir de hislerime güveniyorum ben. Senaryoyu okurken hissediyorum ve çok şükür hislerim şimdiye kadar beni yanıltmadı. Yukarıda bir koruyucum var, biliyorum, o bana hep doğru hamleleri gösteriyor sanırım.
◊ Yurtdışına açılma fikrine nasıl bakıyorsunuz?
- Uluslararası bir yapımda rol almayı tabii ki çok isterim. Belki ileride bunun için gerekli adımlar atılır ama henüz öyle bir girişimim yok.
◊ Neden?
- Biraz üşengeçlik, biraz korkaklık diyelim...
◊ Hangi oyuncuları beğenerek izlersiniz, hangileri sizin için ilham verici?
- İlham almak değil de beğeni anlamında Demet Evgar’ı çok beğenirim mesela... Hem oyunculuğunu hem de görselini...
Aslı Enver’i de gerçekten çok beğenirim çünkü onun da benim gibi daha kalpten daha içten bir kız olduğuna inanıyorum. Tanışmamış olmamıza rağmen bana çok pozitif ve iyi bir insan gibi geliyor. Beğendiğim bir sürü insan var aslında ya, saymakla bitmez.
BEN MECBUREN SPOR YAPIYORUM
◊ Burcu Biricik boş zamanlarında ne yapar?
- Evle uğraşmayı, evde olmayı seviyorum. Onun haricinde boş zamanlarımda arkadaşlarımla buluşmayı, onlarla evde kutu oyunları oynamayı severim. Başka ne yaparım ben sahi?
◊ Sahi?
- Ha, spora gidip gelirim maalesef.
◊ Neden maalesef?
- İtiraf edeyim ki, spor yapma sebebim çoğunluğunkinden farklı. Bir Boğa burcu olarak yemek yemeyi çok sevdiğimden, spor yapayım ki o gün yediklerimden pişman olmayayım diyorum. Yani sadece kendimi rahatlatmak ve daha rahat yemek yemek için...
◊ Hangi sporları seviyorsunuz?
- En son bir salonda personal trainer ile çalışıyordum. Bu ağırlık kaldırma işleri falan... Bir gün bir baktım, kadınıyla erkeğiyle hepimiz spor salonuna doluşmuşuz, elimizde saçma birer ağırlık, manasızca oflayıp pufluyoruz. Biz ne yapıyoruz dedim! O yüzden artık sakin bir stüdyoda pilates yapıyorum sadece.
KİMSEYE GÜZELLİK BORCUM YOK
◊ Ya dünya sinemasında...
- Yabancı oyuncular denince, güzellik-çirkinlik konusuna dönesim geldi. “The Handmaid’s Tale” dizisini izliyorum. Başroldeki kadını (Elisabeth Moss) Türkiye’de büyük ihtimal başrol kadın olarak görmez, o şekilde değerlendirmezler. Zayıf mı, fit mi, değil... Dünya güzeli mi, hayır. Ama o kadar güzel ve doğru oynuyor ki gözlerimi alamıyorum ondan. Gerçek bir oyuncu istediği zaman seksi de olabilir, perişan da görünebilir. Maalesef Türkiye olarak bu güzellik ve fit duruşa biraz fazla takılmış durumdayız. Sanırım sosyal medya bu gidişatın önünü çok açıyor.
◊ Sizin güzellik gibi bir takıntınız yok, gayet doğal görünüyorsunuz...
- İltifat kabul ederim (gülüyor). Ama geçen gün şunu düşündüm, oyuncuyuz ve tanınıyoruz ya, makyajsız halde sokağa çıkıyorsun olay oluyor; biraz kilo alıyorsun, olay oluyor. İyi de bunun psikolojisi var, sağlık sorunları var... Hepimiz insanız, bunlar olağan şeyler. Benim kimseye güzellik borcum yok. Victoria’s Secret’tan para kazanmıyorum, defileye çıkmıyorum, işim bu değil, ben oyuncuyum. Sen benim sadece ekranda ya da sinemada sana o duyguyu iyi geçirip geçirmediğime bak.
SOKAKTA MAKYAJSIZ YAKALANMAYA DEVAM
◊ Sizde estetik yok değil mi?
- Yok. Az önce de dediğim gibi, güzellik takıntısında sosyal medyanın etkisi büyük. Sadece oyuncular değil herkes bu konuda baskı hissediyor üzerinde. O yüzden hep daha fazla estetik, daha fazla botoks hali. İş çığırından çıktı. Ben bazı şeyleri doğal tutmaya çalışıyorum, dolayısıyla sokakta makyajsız yakalanmaya devam edeceğim. Gençlere şunu söylemek istiyorum, bu yapaylığa bu kadar kendinizi kaptırmayın.
◊ Nereye varır bu işin sonu?
- Allah sonumuzu hayretsin ya, hiç bilmiyorum. Bu sosyal medya beni çok korkutuyor. İnsanlar üzerindeki etkisinin ucu kaçtı.
EŞİM “FARKINDA MISIN SENİ 1 AYDIR GÖRMÜYORUM” DİYOR
◊ Evlilik nasıl gidiyor?
- Güzel gidiyor. 5 yıldır birlikteyiz, 2 yıldır da evliyiz. Hakikaten karşılıklı saygı olunca her şey çok güzel ve doğru biçimde ilerliyormuş. Emre (Yetkin) işim konusunda bana hep destekçi. Zekasına çok güvenirim, akıl alırım.
◊ Yoğun tempo, evlilikte sorun yaratmıyor mu?
- Yooo, dizi yaptığım dönemde “Farkında mısın seni 1 aydır görmüyorum” der en fazla (gülüyor)... Birbirimizi tamamladığımıza inanıyorum.
◊ Birlikte neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
- O da benim gibi oyun oynamayı ve yemek yemeyi çok seviyor. Biz sadece yemeyi değil, yemek yapmayı da seviyoruz bu arada. Ben doğrarım, o pişirir falan, mutfakta da uyumlu bir çiftiz yani... Ayrıca gezmekten çok hoşlanıyoruz. Kış aylarında yoğun çalıştığımızdan her yaz farklı bir yer görme isteğimiz var. Sri Lanka, Kyoto ve Kamboçya’yı çok sevmiştik mesela...
◊ Kaçış arzusu mu bu yoksa?
- Yok, bu kendimize verdiğimiz bir ödül gibi. Kazandığımız parayı har vurup harman savurmuyoruz, “Bütün yıl çalıştık, artık tatili hak ettik” deyip kendimizi yollara vuruyoruz.
Paylaş