Tuğrul Şavkay: Yağmur çocuklar

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Dustin Hoffman’ın 'Yağmur Adam'ını herhalde seyretmişsinizdir. Ben filmi, gecikmeli olarak, bu yazıyı yazmadan önce seyrettim. Yağmur Adam'ın, iletişim özürlü otistik bir insanın ne demek olduğunu bir kere daha gördüm.

Bir kere daha gördüm diyorum, çünkü aramızda yaşayan yağmur adamlar aslında çok. Tıp otoriteleri bu oranın binde beş olduğunu söylüyorlar. Yani her bin çocuktan beşi otistik. Ama çoğu 'deli' muamelesi görmesin diye aileleri tarafından saklanıyor. Kafes arkasına kapatılıyor. Toplumdan büsbütün uzaklaştırılıyor. O yüzden de bu çocuklara destek olanlar, 'Aramızdalar, aramızda kalmasın, aramıza alalım' diyorlar.

Aslında sorun da tam burada. Çünkü otistik çocukların hastalığı zaten toplumsal ilişki kurmaktaki güçlük. Toplumsal iletişimleri yok denecek kadar az. Kendi yakınlarıyla bile ilişki kurmakta başarısız kalıyorlar.

Ama bu çocuklar asla geri zekalı falan değil. Yüzde otuzu normal zeka düzeyinde. Hatta içlerinde üstün zekalı olanlar bile var. Ortak kaderleri, iletişim kurmaktaki eksiklikleri.

Talih ve kader. Daha doğrusu talihsizlik ve kadersizlik...

Özel bir okul

Talih ve kader elbette var. Ama kör talih ve kötü kadere karşı insan iradesi diye bir şey de mevcut.

Birkaç hafta önce bir dostum, Ümit Genel, beni Anadolu Yakası'nda Göztepe’de bir garip okulu ziyarete götürdü. İlk bakışta okul garip, öğrenciler garip, veliler garip göründü gözüme. Bu gariplikte biraz başkalık, biraz alışılmamışlık, biraz sıradışılık ama en çok da hüzün vardı.

Burası İstanbul’daki otistik çocukların eğitim görebilmesi için TODEV, Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı tarafından kurulmuş bir eğitim kurumu. Bildiğimiz okullardan da farklı. Çünkü burada okullarda okutulanlardan farklı bir eğitim sözkonusu. Asıl amaç, otistik çocuklara kendi kendilerine yetecekleri alışkanlıkları kazandırmak. Bir de burada onların birbirleriyle kaynaşması, toplumsal bir ortamda başkalarıyla daha kolay ilişki kurmaları sağlanmaya çalışılıyor.

'Bu mümkün mü?' diye soruyorum bir vakıf gönüllüsüne.

'Çocuk daha küçük yaştayken doğru teşhis konulmuş ve gerekenin yapılmasına aile tarafından karar verilmiş ise büyük ilerlemeler sağlamak mümkün' diye cevap veriyor.

Anlatılanlardan, daha ileri yaşlardaki çocukların bile ciddi ilerlemeler sağlayabilmesinin imkan içinde olduğunu anlıyorum.

Velilere çağrı

Büyük kentler aynı zamanda büyük umutlar da demek. İstanbul’un taşının toprağının altın olduğu deyiminin altında yatan gerçeklernden biri de bu.

Şimdi otistik çocuklarımızın velilerine buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Çocuklarımız aramızda. Ama bu gerçek aramızda kalmasın. Çocuklarınızı aramıza alalım.

TODEV’in bu okulu bize böyle bir imkan sağlıyor. TODEV’i ve bu özel okulu, Hamit İbrahimiye Otistik Çocuklar Merkezi’ni destekleyelim.

Özürlü veya sağlam. Onların hepsi bizim çocuğumuz. En çok da sevgiye ihtiyaçları var. Kutsal kitaplardan birinde yazdığı gibi. 'Sizden hangi adam oğlu ondan ekmek ister de ona taş verir? Veya balık ister de ona yılan verir?'

Otistik çocuklarımızın bizden öncelikle istediği ise ne ekmek ne de balık. Hepsinden öte onlar sevgi ve anlayış bekliyorlar. Onları daha fazla hayal kırıklığına uğratmayalım.

TODEV

Arkadaşım Ümit Genel beni TODEV’in okuluna götürdüğüne içime bir şüphe düşmedi desem yalan olur. Ümit’i uzun süredir tanıyorum. Ailesinde veya yakın akrabaları içinde otistik birisinin olduğunu bilmiyorum. Sonunda cesaret edip sordum. 'Ailemde böyle birisi yok' dedi. Arkadaşlarının çocukları arasında bu hastalıktan rahatsız olanları gördüğünde bu vakfa katılmaya karar vermiş. Bütün gücüyle vakfa hizmet ediyor. Karşılığı mı? 'Büyük bir huzur' diyor. Hepsi bu.

İşin ilgi çekici yanı vakfın özellikle Göztepe’deki Hamit İbrahimiye Otistik Çocuklar Merkezi’ne destek verenlerin de durumunun aynen Ümit gibi olması. Yani hiçbirinin çocuğu otistik değil. Bu yardımlarını sadece toplumsal duyarlıklarından yapıyorlar. İç huzuru dışında da bir karşılıkları yok. Zaten bir karşılık beklemeyecek kadar insan onlar.

Mahmut İbrahimiye, yalnız babasına bir okul yaptırmaya söz verdiği için altmış milyar lira bağışlamış inşaat için. Binanın o güzelim mimari projesini TODEV kurucularından Levent Aksüt yapmış. Dekorasyon ve peyzaj mimarisi Cengiz Eren Mimarlık Atölyesi’nce gerçekleştirilmiş. Hiçbiri, beş kuruş para almamış emekleri karşılığında. İRA Reklam Ajansı iki yıldır yılbaşı, bayram tebriklerine harcadığı parayı bu merkeze yönlendirmiş.

Onlar, 'meccanen aldınız, meccanen veriniz' sözünün anlamını çok iyi biliyorlar.

Elbirliği, gönülbirliği

Hamit İbrahimiye Otistik Çocuklar Merkezi’nin çoğu bitmiş, azı kalmış.

TODEV hemen her odayı veya hacmi bir gönüllü kişi ya da kuruluşa finanse ettirme yolunu seçmiş. Buraya da o kişi veya kurumun adı veriliyor.

Benim okulu gezerken en çok dikkatimi üç alan çekti.

Birincisi üst kattaki spor salonu.

Cümle alem benim Galatasaraylı olduğumu bilir. Ama burası için Aziz Yıldırım’a bir proje götürülmüş. Ben Aziz Bey’in cömertliğini iyi bilenlerden olduğum için, 'isabet' dedim. Böyle bir proje Aziz Yıldırım gibi birisine yakışır.

Alt katta ise koca bir mutfak ve yemekhane alanı var. Burada üç yüz kişi yemek yiyecek. Tabii bir anda değil. Çünkü salon ancak yüz kişilik.

Bu konuda açıkca ve isim vererek Tahsin Öztiryaki dostuma başvurulmasını önerdim. Tahsin zaten yüzlerce hayır işinde eli, desteği olan birisi. Ama bunların konuşulmasını pek sevmez. Öztiryakiler’in adı buraya çok yakışır doğrusu.

Bir de önüme müthiş bir bahçe projesi koydular. Keşke yerim olsa da buraya aktarabilsem. Yemyeşil, havuzlarla bezenmiş -ki otistik çocuklar için havuz ciddi bir tedavi aracı- çiçekli böcekli bir hayal dünyası. Bir hayırseverin de bu projeyi ele alması bekleniyor.

Yazarın Tüm Yazıları