Paylaş
SOKAKTAKİ dostlarımız hakkında çok yazılıp çizildi. Tabii onlar benim için dost. Bazıları için ise kentteki en büyük düşmanlarımız. O yüzden derhal yok edilmeliler. Böyle düşünenler, dolaylı ve dolambaçlı ifadelerle aynı sonucu savunuyor: Behemahal itlaf edilsinler! Batı dünyası böyle yaptı diyorlar.
* * *
Batılıların ne yaptığı bu konuda beni çok ilgilendirmiyor. Ben farklı bir duygu dünyasının insanıyım. İnsanlarla hayvanların dostane bir aradalığından yanayım. Bunun mümkün olabileceğini savunuyorum. İstanbul’u kedisiyle köpeğiyle daha çok seviyorum. Ancak gereken önlemleri almamız gerektiğine de yürekten inanıyorum.
Bu konuda geçen hafta Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna’ya bu köşeden bir açık mektup yazmıştım.
Cevabı hemen ertesi gün geldi. Ama yazılı bir cevap değil. Sadece Sayın Gürtuna telefon açıp bilgi verdi. Söylediklerinin özeti şu: 'Bu meselede biz itlaftan yana değiliz. Büyükşehir Belediyesi olarak aslında ilçe belediyelerine düşen bu görevin sorumluluğunu elimizden geldiğince üstleniyoruz. İnsani bir çözüm için imkanlarımızı seferber etmekteyiz.'
Sözlerinde içten olduğuna inandırıcı bir üslubu vardı.
* * *
Öte yandan ben sayın Gürtuna’nın söylediklerinden çok söylemediklerinden de bir anlam çıkardım. Büyükşehir Belediye Başkanı’nın benim o mektuptaki hayvanseverleri de gerek bireysel gerekse örgüt olarak bir projenin içine alıp başı çekmesi teklifime pek sıcak bakmadığı anlaşılmakta. Kendisi böyle bir söz vermekten kaçındı. 'İsteyenler Beyaz Masa’ya başvursun' dedi. Doğrusu bu öneriyi biraz baştan savma buldum.
Öte yandan bazı sivil toplum örgütlerinin iş yapmaktan çok dedikodu ürettiğini duyuyorum. 'İşleri güçleri birbirlerini çekiştirmek' diyorlar. Böyleleriyle iş yapmanın zorluğu ortada.
Şimdiye kadar bu konuda yazdıklarıma yüzlerce mektup geldi. Sokakta gören her hayvansever durdurup teşekkür ediyor. Ama örgütlü bir yanıtı sadece bir dernekten aldım. Öbür dernekler nerede?
Veterinerlerin görüşü
Geçtiğimiz günlerde Büyükşehir Belediyesi’nin veteriner işleri ile ilgili üst düzey bazı yetkililerle görüşme imkanım oldu. Çok çarpıcı şeyler söylendi. Uzun sohbeti küçük bir yazıya sıkıştırmak mümkün değilse de bazı satırbaşlarını gelecek yazıya bırakmadan bugünden vermek istedim.
* * *
Yetkililerin altını ısrarla çizdikleri ilk nokta İstanbul sokaklarındaki hayvan sayısının abartıldığı. Öyle yüzbinlerce kedi ve köpekten söz edilemez diyorlar. Uzmanlar, kentte 30,000 ile 40,000 arasında sokak hayvanı bulunduğu görüşünde. 'Bunun büyük çoğunluğu köpeklerden oluşuyor' diyorlar. Kediler için tahmin edilen sayı ise 10,000 civarında.
Kuduz için söylenen çok. En önemlisi, bunun yetkililere hemen haber verilmesi deniyor. En ufak bir şüphe olsa bile Büyükşehir ve-veya ilçe belediyesine derhal haber verilmeli. 'Sonrası için gereken tedbirler alınıyor' diyorlar ama bunu söylerken zorlandıklarını hissediyorum. Çalışma koşullarının zor ve zahmetli olduğu hissediliyor. İnşallah ben yanılıyorumdur.
Bir başka haber, valiliğin olumlu yaklaşımı. 'İstanbul Valisi insani çözümler için yardımdan kaçınmıyor' deniyor.
* * *
Yetkili hekimlerin söyledikleri daha çok şey vardı. Onları da mutlaka aktaracağım. İçlerinde beni en çok umutlandıran bu işin bir yılı bulmadan örnek bir biçimde çözülebileceği idi. Sayın Ali Müfit Gürtuna da konuşmamızda bana çözüm için sekiz aylık bir süreden söz etmişti.
Ne diyeyim, inşallah!
Yasal Destek Gecikiyor
BELEDİYE yetkilileri umutlarını biraz da Büyük Millet Meclisi’nin gündemindeki Hayvanları Koruma Kanunu’na bağlamış görünüyor. Çünkü kanun tasarısında Türkiye Hayvanları Koruma Vakfı kurulması öngörülmekte. Vakıf için de çeşitli gelir kaynakları yaratılmış.
Üstelik şu anda ortada bir yasal boşluk olduğu ve sözkonusu yasa tasarısının Meclis’ten geçmesi halinde bu yasal boşluğun ortadan kalkacağı da söyleniyor. 'O zaman işler daha kolay çözülecek. Çünkü hem işin gerçek sahipleri ortaya çıkacak, hem de bunların ellerinde mali kaynak olacak' deniyor.
Ancak kanun tasarısı şu günlerde gündemden düştü. Nedeni Tarım Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı arasındaki sudan bir tartışma. Her iki bakan bir bardak suda fırtına koparıyor.
Bu konuyu izlemeye devam edeceğiz...
İstanbul Vakfı
ALİ Müfit Gürtuna ile konuşmamızın hemen ertesi günü İstanbul Vakfı’ndan aradılar. Sokak hayvanları ile ilgilendiklerini belirttiler.
İstanbul Vakfı’nı bu vesileyle tanıdım. Aslında vakıf Nurettin Sözen tarafından kurulmuş. Tayyip Erdoğan döneminde de varmış. 'Peki bu dönemlerde ne yapıldı?' sorusuna doyurucu bir cevap verilemiyor. İstanbul Vakfı son günlere kadar iyiniyetli bir girişim olarak kalmış. Vakıf yöneticileri Ali Müfit Gürtuna’nın desteği ile belediyenin İstanbul’a dönük yüzünü inşa etmek istediklerini söylediler.
* * *
Vakfı yönlendiren İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi görünüyor. Ama kurucular arasında sayın Sözen, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası gibi yarıresmi örgütleri de dahil etmeyi akıl etmiş. İyi de olmuş. Çünkü bu derneklerin ciddi mali kaynakları mevcut. Yoksa belediyelerin bütçesi ile büyük projeleri yapabilmek çok zor.
+++
Vakıftaki en üst düzey yöneticiler ile görüştüm. Sokak hayvanları konusunda vakıf bir şeyler yapmak istiyor. Ama ne yapacaklarını onlar da kararlaştırmış değil. Şimdilik önerileri dinlemekle yetiniyorlar. 'Sivil inisiyatifi de işin içine sokalım' diyorlar. Doğru bir söz. Onların iddiası böyle bir durumda kontrolün de sivil inisiyatifin eline geçeceği. Bu da iyi. Peki nasıl yapılacak? İşte onun cevabı şu anda verilemiyor. Kendi örgütlenmelerini daha tamamlayamadıklarını, zamana ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlar. 'Ama biz burada varız' mesajını da iletmekten geri kalmıyorlar.
Geçenlerde İstanbul Vakfı’nın Barış Manço ile ilgili bir kitabı yayımladığını öğrendim. Demek ki, bir şeyler yapılmaya başlanmış. Darısı çok imaj parlatıcı görülmeyen diğer projelerin başına...
Paylaş