Paylaş
Banka ve telefon meselesi.
Önce Serdar Turgut yazdı. Ardından da Fatih Altaylı.
Hani o telefon-banka ilişkisi üzerine yapılmış reklamdan söz ediyorum.
İster inanın, ister inanmayın, bu konuda o kadar çok okuyucu tepkisi geldi ki, anlatamam.
Buna sevinmedim desem, yalan olur. Demek, Türkler hálá öğretmene toplumsal hiyerarşide kutsal bir yer vermekte ısrarlı. Kendilerine bir şeyler öğreten insanlara karşı minnettarlık duyuyorlar.
Minnet duygusunu, insanı insan yapan değerlerin başında sayarım. Her aklı başında insan da sanırım böyle düşünür. Saygı için de benzer bir görüşe sahibim. İnsanın hem kendisine, hem de başkalarına saygı göstermesini de çok önemsiyorum. Şekli bir saygıdan söz etmiyorum. O gerçek saygının sadece bir dışavurumu, o kadar.
Ayrıca hemen söyleyeyim ki, herşeyin çivisinin çıktığı bir toplumda böylesine değerlere bağlılık çok önemli.
O yüzden, bana tepkilerini ileten yüzlerce kişiye, 'bu benim konum değil' diyemedim.
Oturdum yazdım.
İsteyen, istediği dersi çıkartsın.
Girizgáh niyetine
Cuma günleri Hürriyet-İstanbul’daki köşemi haftasonu etkinliklerine ayırmaya karar vermiştim. Kendimce gezip görme, yeme-içme konularında tavsiyelerde bulunacağım. Bu arada kentteki opera, konser, tiyatro, sergiler gibi sanat etkinliklerinden söz edeceğim.
Birkaç kere denedim. İyi de oldu. Benim beğenmemden daha önemlisi, okuyucular çok olumlu tepki gösterdi.
Bugün de aynı şeyi yapacaktım.
Ancak 'üstüme vazife olmayan konular' gündeme öyle gelip oturdu ki, yazmadan edemedim.
Küçük bir kaçamağı hoş göreceğinizi umuyorum.
İşte fark burada!
Galatasaray futbol takımı, Chelsea karşısında tarihi bir yenilgi aldı. Buna, bir Galatasaraylı olarak çok üzüldüm. Her zaman galip gelinecek diye bir kural yok elbette, ama Ali Sami Yen’de sonuç bu olmamalıydı.
İşin sporla ilgili yanına burada bir nokta koyalım.
Bir Avrupa takımına yenilen tek Türk takımı Galatasaray değil. Yalnız Galatasaray’ın diğerlerinden ciddi bir farkı var.
* * *
Maçta Galatasaray dördüncü golünü filelerde görmüş. Durum 4-0 aleyhimize.
Maçı televizyonda anlatan, yorumcuya dönüp, 'Tanju, Galatasaray’ın İngiliz takımlarına şansı bir türlü tutmuyor' diyor...
Maç bitmiş. Bir gazeteci Fatih Terim’le röportaj yapıyor. 'Hocam, bugün şans Galatasaray’dan yana değildi' gibisinden bir şeyler söylüyor.
Fatih’in cevabı bu sözler üzerine bir tokat gibi geliyor: 'Talihsizlik, şanssızlık diye bir şey yok. Bunun adı beceriksizlik!. Yedi metreden topu kaleye doğru vuramazsan, koşmazsan, mücadele etmezsen maçı da böyle kaybedersin.'
* * *
Şans, kader, talihsizlik gibi kavramlar tam Ortadoğu işi. Acılı lahmacun gibi bir şey.
Çalışmak, hazırlanmak, mücadele etmek ise şatobriyan misali Batılı kavramlar.
5-0’lık bir mağlubiyetten bile sonra sakin, son derece kararlı, ama daha önemlisi işini şansa ve kadere değil de akla, bilgiye, çalışmaya bağlamış bir Fatih Terim Galatasaray’a çok yakışıyordu.
Belli ki 'Türkiye’nin Batı’ya açılan penceresi' olarak tanımlanan Galatasaray Lisesi’nin bağrından çıkmış olan Galatasaray Spor Kulübü, sporculuk yıllarında Fatih’e çok şey vermiş, çok şey öğretmiş. Şimdi o da, büyük bir vefa duygusuyla bunları geri vermeye çalışıyor. İşini de çok iyi yapıyor.
Fatih, o akşamki sözleriyle, bir Galatasaraylı olarak duyduğum derin hüznü büyük bir sevince ve gurura dönüştürdü.
Mustafa Kemal’i yitirdik
Çok sevdiğim bir dostum, eski patronum Mustafa Kemal Ağaoğlu’nu yitirdik.
Bir insanın hem patron, hem de dost olması ilk bakışta biraz garip gelebilir ama, Mustafa Kemal aynen böyleydi. Deli dolu, girişken, öncü yanını hiç kaybetmemiş birisiydi.
BİLSAK’ta yıllarca birlikte çalıştık.
Parasını, pulunu, emeğini, zekasını ve aklını Türkiye’de edebiyatın ve sanatın gelişmesi uğruna harcadı.
Sadece bu özelliği bile her türlü takdire layık olmalı.Allah rahmet eylesin.
Paylaş