Paylaş
Melihat Gülses ve arkadaşları, 14 Şubat pazartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda nefis bir rembetiko konseri verdi. Rembetiko Anatolika’nın nağmeleri kulaklara değil, doğrudan yüreklere seslendi. Rüzgar bir İstanbul’dan, bir Pire’den esti. Türkçe ile Rumca birbirine karıştı. 1900’lerin başındaki İstanbul’un anılarda hala yaşayan sesleri ile geçmişe uzanıldı. Geçen yüzyılın başlarında Ege’den, İstanbul’dan Yunanistan’a sürgün giden Rumların sesleri ile bu sesler birbirini tamamladı. Müzikte mutluluk, neşe, sevgi gibi duygular sürgünün acısı ile harmanlandı. Konser salonunun içinde uçuşan notalar beni Ege kıyılarındaki çocukluğuma götürdü. Yüreğim sevinçle ve hüzünle aynı anda dolarken gözlerimden sessizce yaşlar döküldü.
***
Ben rembetikoyu bir Ege müziği sanırdım. Ege’nin Anadolu’daki kıyılarından yüzyılın başında, Rumların deyimiyle 'Küçük Asya Felaketi'nden sonra yaşanan büyük göçte kendilerini yabancı bir elde, Yunanistan’da bulan insanların müziği diye öğrenmiştim rembetikoyu. O insanlar ki, kendi soydaşlarının yaşadığı, kendi dillerinin konuşulduğu bir ülkede kalan ömürlerini birer yabancı olarak yaşayıp yabancı olarak ölmüş olmanın olanca hüznünü sırtlarında bir ömür boyu taşımışlardı. Pire limanı çevresinde konuşlanmış ve sırtlarını Anadolulu komşularına dayayarak yaşamaya çalışmışlardı. Aç kalmışlar, yoksulluk çekmişler, ama en önemlisi hep bir yabancı olarak kalmışlardı yeni ülkelerinde. Bütün bu acılardan doğan bir müzikle, rembetiko ile avunmaya çalışmışlardı.
Meğer yanılmışım. Egeli komşularımın yanında İstanbullu olanlar da varmış. Bunu keman, kemançe, kontrbas, kanun, klarnet, lavta, gitar, buzuki, akordeon ve ritm sazların eşliğinde sahnede bir Yunan tanrıçasını andıran Melihat Gülses eski İstanbul türkülerini yarı Türkçe yarı Rumca seslendirirken daha iyi anladım. Müziğin bütün insanları, Rumları ve Türkleri, zenginleri ve yoksulları sarıp sarmalayarak tanrıların yaşadığı gökyüzüne yakın yerlere taşıyan evrensel büyüsünü bir kere daha tattım.
Bütün bunlar ne kadar güzeldi.
***
Bu vesileyle konser programının çok güzel hazırlanmış olduğunu söylememe izin verilmesini isteyeceğim. Necip Gülses’in sirto’sunu izleyen İstanbul türküleri 'Telgrafın tellerine kuşlar mı konar', 'Gemilerde talim var', 'Ada sahillerinde bekliyorum', Rumca adıyla 'Katerina' veya Türkçe adıyla 'Cevriye Hanım', 'Darıldın mı gülüm bana', 'Mavili', 'Bir taş attım kamışa', 'Evangilos' ya da bizim bildiğimiz adıyla 'Yedikule' ve 'Entarisi ala benziyor' türküleri ben yaştakilerin anılarında ne hoş çağrışımlar yaptı.
Hele Melihat Gülses’in o 'Mavilim'ini herhalde uzun süre unutamayacağım. O ne güzel bir yorumdu öyle!
***
Konseri İstanbul’daki Yunan Başkonsolos yardımcısı Ioannais Ghikas ve eşi ile yanyana dinledim. Başlangıçta bunun nasıl bir konser olduğunu sormuştu bana. 'Türkçe bilmem. Acaba sözleri nasıl anlayacağım?' diye sordu. Türkçe bilmem ne demek? Müziğin dili mi olur hiç? Konserin sonunda yüzündeki mutlu ifadeyi görmenizi çok isterdim. İlk kez böyle bir müziği bir taverna ya da bir lokantanın dışında, bir konser salonunda dinlemenin kendisini şaşırttığını söyledi. Son sözü, 'çok beğendim' oldu. Salonu alkışlarıyla adeta yıkan seyircinin de düşündüğü bundan farklı olamazdı.
***
Konserden sonra sponsorluk yapan İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Vakfı’nın başkan yardımcısı Osman Simav’a nazik davetinden ötürü teşekkür ettim. Vakıf Başkanı sevgili dostum Yılmaz Karakoyunlu böyle bir girişime ön ayak olurken ne kadar hayırlı bir iş yapmış.
Fuayede Koç Holding’ten Cengiz Solakoğlu ve eşine rastladım. Cengiz Bey’e böyle hayırlı bir işe katkıda bulundukları için candan teşekkür ettim. O da, asıl tebrik edilmesi gerekenin hemen yanımızdaki Koç Allianz’ın Genel Müdürü olduğunu söyledi. Güner Bey’e de bu sponsorlukları için aynı şükran duygularımı ilettim.
Bu arada Cengiz Solakoğlu bizden yana esen bu tatlı rüzgarların Ege’nin diğer yakasında nasıl yankı bulduğunu merak ettiğini söyledi. Doğrusu ben de aynı şeyi merak ediyorum.
Cengiz Solakoğlu müziğin mutlaka desteklenmesi gerektiğini sözlerine ekledi. 'Bunda da görev köklü kuruluşlara düşüyor' dedi. Ne kadar yerinde bir görüş!
Bir o kadar isabetli görüşü de, bu konserin mutlaka Yunanistan’da tekrarlanması gereği idi.
Sözlerinden Koç Grubu’nun böyle bir işe sponsorluğa hazır olduğu izlenimini edindim.
Bence bu da yetmez. Böylesine güzel bir konser en az bir kere daha İstanbul’da tekrarlanmalı. Hem de vakit geçirmeden.
Bir de bu konserin mutlaka bir CD’si yapılmalı.
Koç Grubu’nun bu girişime de katkısını esirgemeyeceğini umuyorum.
***
Hoşuma giden bir başka nokta da, Cemal Reşit Rey’in konser sırasında neredeyse tıklım tıklım dolu oluşuydu.
ATA İnşaatın sahibi Sedat Üründül ile Uzel Holding’in sahibi Türkan Uzel benim gözüme çarpanlar arasındaydı.
Keşke Yılmaz Karakoyunlu ile Türk-Yunan dostluğuna gerçekten büyük emeği geçen Rahmi Koç da bu konseri görebilseydi diye geçirdim içimden.
Bir de gözlerim gerçek bir İstanbullu santsever ve müzik düşkünü olan Doğan Hızlan’ı aradı.
***
Biraz önce bilgisayarda yazının uzunluğunu ölçtüm. Neredeyse yerimi doldurmuşum. Oysa bugünkü köşemde, salı günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile yaptığımız sohbetten izlenimlerimi aktaracaktım sözüm ona.
Bence onlar bir süre bekleyebilir.
Bu konser hepsinden daha önemliydi.
İstanbul’da güzel şeyler oluyor. Melihat Gürses - Rembetiko Anatolika konseri bunlardan biriydi.
Güzel bir şeyi sizlerle paylaşmak istedim. Yoksa sizce politika daha mı önemliydi?
Paylaş