Tuğrul Şavkay: Otelde yağ kalmadı efendim







Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Kahvaltıda niçin tereyağı bulunmadığını sorduğumda verilen cevap çok ilginçti: ‘‘Otelde tereyağı kalmadı efendim!’’ Yüz küsur odalı, dört yıldızlı bir turistik otelde bu cevap nedir Allah aşkına?

Birkaç hafta önce şirin bir Ege kentine gittim. Orası tarihte uygarlığın önemli merkezlerinden biri sayılırdı. Türkiye için konumu hala bu önemde sayılır.

Dört yıldızlı bir turistik otelde geceledim. Sabah uçağa yetişmek telaşa dönüşmesin diye akşamdan kahvaltımı ve uyandırmamı yazdırdım. Bunları yaparken, odaya ısmarladığım kahvaltı için özel bir isteğim olup olmadığı sorulmadı. Bu birinci hataydı. Çünkü otel hem beni memnun etmek gibi bir endişesi olduğunu göstermemiş, hem de bir satış fırsatını kaçırmıştı.

Sabahleyin öngörülen zamandan çok sonra, telefonla ilgilileri aramam sonucunda, kahvaltımın unutulduğu söylendi. Bu ikinci hataydı.

Kahvaltı geç de olsa geldiğinde, çay potunun üzerinde kapak yerine kalay kağıdı vardı. Şaşırdım ve yadırgadım. Bu üçüncü hataydı.

Kalay kağıdını kaldırdığımda, kapağı eksik çay potunun bir de ağzının kırık olduğunu gördüm. Bu, hadi dört demeyelim, üç buçuğuncu hataydı.

Kahvaltıda niçin tereyağı bulunmadığını sorduğumda verilen cevap ise çok ilginçti: ‘‘Otelde tereyağı kalmadı efendim!’’ Yüz küsur odalı, dört yıldızlı bir turistik otelde bu cevap ne kadar kabul edilir Allah aşkına? Bu da dördüncü hata idi.

GENEL BİR DURUM

Sanmayın ki, bu tekil bir olaydır. Öyle olsa pazar günü zaten kaçmış olan keyfinizi büsbütün kaçırmak için böyle bir öyküyü anlatmazdım. Benim keyfim zaten kaçmış, sizinki de kaçsın bencilliğini oldum bittim yapamam. Böyle bir yazıyı yazma gerekçem, basındaki tuzu kuru takımının haberleri.

Tuzu kuru olanlar, elbette havadan nem kapmıyor. Böylece tuzları ebediyen kuru kalacak sanıyorlar. Havadan nem kapmayınca da, iyimserlik rüzgarını yalan rüzgarıyla karışık ortalığa yayıyorlar. Bir örnek geçenlerde yayınlanan bir haberdi. Haberde, bu yıl Türk turizminin patlayacağını öne sürülüyordu. Haber sahiplerine bakılırsa, bu yıl turizmde on iki milyon turist, on iki milyar dolar beklenmekte. Haber güzel. Ama acaba bu rüya gerçekleşebilecek mi? Bu kafayla bence biraz zor.

Turizm niye teşvik edilir? Ülkeye döviz getirdiği için değil mi? Eğer gelenler döviz getirmiyorsa, bunların sayısının kabarık olmasının ne önemi var?

Bu tür turist, Türkiye'de bir felaket sarmalını da başlattı. Daha az para harcayanların istilasına uğrandıkça, hizmet kalitesi de giderek düştü. Kalifiye personel yetiştirmek lüks sayıldı. Üç kuruşa büfeler kuruldu, Türk mutfağı da rezil edildi. Köylerden mevsimlik toplanan personel Kunta Kinte gibi çalıştırıldı. Üç kuruşa beş yıldızlı tesislerde keyif çatan cebi delik turistler zaten köylerinden ilk kez çıktıklarından şikayetçi olmadılar.

Bunlar ucuz turist üzerine kurulmuş yanlış bir stratejinin sonuçlarıydı. Oteller ve tatil köylerinin çoğu ise, şişirilmiş maliyetlerle devletten teşvik ve ucuz kredi alarak işi bedavaya getirmiş uyanık girişimcilerin alın teri olmayan mallarıydı. Böyle olunca işe sahip çıkan da olmadı.

Türkiye'de yatırımcının bu sözde kadere boyun eğmeyip daha yüksek standartlar talep etmemesini doğrusu başka biçimde açıklayamıyorum. Mala mülke zaten yeterince yatırım yapılmış. Eksikliği tamamlamak insana yatırım yapmak ile mümkün. Onu da zamanı geldi de geçti bile.

Bugün aslında iyimser bir yazı yazmak istiyordum. Çünkü insana yakışan iyimserliktir. Gerçi Voltaire, ‘‘iyimserlik, her şey berbat bir haldeyken her şeyin iyi olduğu yolundaki delice iddianın ayakta tutulmasıdır’’ derse de aldırmayın. Fransız düşünürün bu sözleri ‘‘Candide’’ adlı kitabında geçer ve ‘‘candide’’ Fransızca'da ‘‘saf’’ anlamına gelir! Eğer karamsarlara kulak verilirse insanın önüne hemen Nietzsche'nin lafını sürüverirler. Alman filozof, ‘‘Gerçekte umut bütün kötülüklerin en berbatıdır’’ demiş. Arkasından da eklemiş: ‘‘Çünkü umut, insanın azabını uzatır.’’

XXXX

Oysa işe bir de iyimserler açısından bakın. Türkiye gerçekten büyük potansiyeli olan bir ülke ve namussuzlara sonsuza kadar peşkeş çekilmeyecek kadar da değerli.

Yeri gelmişken hatırlatayım: Tevfik Fikret'in, ‘‘Düşmek, etrafı görmemektendir’’ sözünü de unutmayalım. Hiddet, öfke ve gazapa da gerek yok. Çünkü hiddet ekilen yerden pişmanlık biçilir.

Ve eğer inanlardansanız, İnşirah suresini okuyun. Orada şöyle yazılıdır: ‘‘Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var, evet o zorlukla beraber bir kolaylık var. O halde boşaldın mı, yine kalk yorul ve ancak Rabb'ine rağbet et, hep O'na doğrul.’’ Ve unutmayın ki, Yusuf suresinde de şöyle yazılmıştır: ‘‘Çünkü Allah'ın rahmetinden ümidini kesen ancak kafirler gürühudur.’’

Bu arada Müslüman okuyucularımın bayramını da şimdiden kutlarım.

TEKEL'e cevap

TEKEL Genel Müdürü yine sayfalar dolusu bir tekzip göndermiş. Kısa yoldan cevap vereyim.

Birinci iddia, Türk rakısının korunması yolunda ‘‘hiçbir şey yapılmadığını zannederken büyük bir yanılgıya düşmüş’’ olmam imiş. Tekzipte, ‘‘Türkiye dışında bir yerde rakı namı altında alkollü içki üretilmesi mümkün bulunmamaktadır. Böyle bir durumun tespiti halinde anılan milletlerarası anlaşmalardan doğan haklarımızın kolaylıkla korunması mümkün olacaktır’’ deniyor.

El cevap: Bırakın yurt dışını falan, gözünüzün içine bakıla bakıla Türkiye'deki gümrüksüz satış mağazalarında şakır şakır Almanya ve Kıbrıs'ta yapılmış rakılar satılıyor. Madem o mesele kadar basit, bunu engellesenize!

İkincisi Yeni Rakı ile ilgili bir husus. ‘‘Bu rakı yüzde 65 suma -yani üzüm alkolü- içeriyor mu?’’ diye sormuştum. Aklıma gelen de pancarların ne olduğuydu. TEKEL, ‘‘evet öyledir’’ diyor. Onlar öyle söylüyorsa, doğrudur. Ama sayın Genel Müdür benim Yeni Rakı için ‘‘piyasanın en kötü rakısı’’ hükmüme ‘‘yaftalamak’’ deyimini kullanamaz. Yeni Rakı'ya karşı haksız ve beyhude bir saldırı içinde falan değilim. İnanmayan aynı TEKEL'in imal ettiği Kulüp, Altınbaş ve Tekirdağ rakıları ile Yeni Rakı'yı bir arada içsin ve kendi hükmünü versin. TEKEL Genel Müdürü'nün ağız tadıyla benimki aynı olmak zorunda değil, vesselam...

Yazarın Tüm Yazıları