Geçen hafta Paris Büyükelçiliği'nde Türk mutfağı görücüye çıktı. Tanıtıma katılan Fransız uzmanlar yemeklerimizi çok beğendi. Beğenmek ne kelime bayıldı. Bu Paris'te ilk tangomuzdu. Umarım sonuncusu olmaz.
Türk mutfağı geçen hafta Paris'te görücüye çıktı. Hemen akla gelen soruya peşinen cevap vereyim: Kızımız çok beğenildi. Beğenmek ne kelime, bayıldılar. Parisli yiyecek-içecek yazarlarına yemek beğendirmek gibi müthiş bir sınavdan pekiyi ile geçtik. Fransızlar -hele yemek ve şarap konusunda- mağrurdur, kendini beğenmiştir, ukaladır, şudur budur ama bütün bunların bir temeli olmadığı söylenemez. Arkada neredeyse beş yüz yıllık bir gelenek var. Adamlar mutfaklarını bu süre içinde oya gibi işlemişler. O nedenle Fransa hálá bu işlerin -kendi deyimleriyle- Mekke'si sayılır.
Gelelim olayların hikayesine... Aslında her şey geçen yıl başladı. Paris Büyükelçiliğimiz'den Galatasaraylı bir kardeşimiz aradı. Editions Consulaires adındaki yayınevinin dünya mutfakları üzerine bir kitap hazırladığını söyledi. Yayıncı, kitabın içinde Türk mutfağının da yer almasını istemiş. Doğru söze ne denir? O sırada büyükelçilik devreye girdi ve benden bir aşçı bulmamı istediler. Sevgili Yılmaz Kalaycı'yı önerdim. Kabul ettiler. Ortaya harika bir çalışma çıktı.
Türk mutfağının güzellikleri bir kez keşfedilmeye görülsün. Aynı yayıncı, Türk mutfağının tanıtımına adeta gönül verdi. Yine bir Akdeniz yemekleri serisi içinde Türk mutfağının ayrı bir cilt olarak yer alması gerekti. Bu kez büyükelçilik olayı geniş bir çerçeveye oturtmayı düşündü. Olan bitenden Kültür Bakanlığı haberdar edildi. Akdeniz Mutfakları Konservatuarı'nın Türkiye'deki temsilciliği aracılığı ile bir düzenleme yapıldı. On bir şefimiz yemeklerimizi bu kitap için hazırladı. Bu arada kitabın tanıtımı için bir davet fikri ortaya atıldı. Divan Oteli'nin aşçıları Aybek Şurdum, Hüseyin Özoğuz ve Ayşecan Tüfekçioğlu yemekleri hazırlamak üzere Paris'e davet edildi.
SEMAHAT ARSEL'İN KATKISI
Sonra bir gün Semahat Arsel aradı... Şimdi kısa bir ara verip biraz bu isimden söz edeyim. Semahat Hanım Koç ailesinin en büyüğüdür. Konumuz açısından daha önemlisi, Semahat Hanım Türk mutfağının en büyük destekçilerinden, koruyucularından birisi, hatta başta gelenidir. Divan otelleri çerçevesinde yaptıkları bir yana sadece yayınlanmasına ön ayak olduğu ve bütün yükünü seve seve üstlendiği ‘‘Eskimeyen Tatlar’’ adlı kitap, mutfağımızın bir başeseri olmaya devam ediyor. Hele bu kitabın İngilizce ve Almanca yayınlanmış olması, bize mutfağımızın tanıtımı açısından paha biçilmez bir fırsat sunuyor.
Semahat Hanım aradığında, sözünü ettiğim etkinliğe niçin katılmadığımı sordu. İşlerimden, daha birkaç gün önce döndüğüm Milano yolculuğundan, davetle ilgili bazı ayrıntılardan bahsettim. Sanırım dinlemedi bile. ‘‘Senin mutlaka orada olman gerek. Beni temsilen hemen Paris'e gideceksin’’ dedi. Semahat Hanım'ı temsil etmek ne güzel bir konum!
Bir perşembe sabahı yorgun ve uykusuz Paris'e uçtum. (Nitekim elbiselerimi uçakta unuttum. Türk Hava Yolları'nın sınır tanımayan hizmeti sayesinde bir gün içinde kaybettiğimi bulunca çok sevindim ve aklıma Nasrettin Hoca geldi.) Ayağımın tozuyla yiyecek-içecek cenneti saydığım bizim şarkütörilerin ağababaları olan Hediard'ı, Fauchon'u ve şarapçı Nicolas'yı tavaf ettim. Sonra da kafayı vurup uyudum.
Ertesi gün gerçekten müthiş bir gündü. Sefire Hanım, Akdeniz Mutfakları Konservatuarı'nın Türkiye temsilcileri Güzin Yalın ve Hasan Açanal ile beni büyükelçilikte bir araya getirdi. Hep birlikte yemeğin akla gelebilecek -ve gelemeyecek!- bütün ayrıntılarını konuştuk, tartıştık ve bir karara bağladık. Bu arada Paris sefiremiz Filiz Akın'ın ayrıntılara hakimiyeti ve titizliğini belirtmeden geçemeyeceğim. Anladım ki, Büyükelçimiz de bu işi müthiş bir mutfak şöleni ve gösterisine dönüştürmeye çoktan karar vermiş. Kültür ataşemiz Sedef Ecer ile basın ataşemiz Nilgün Pirlot gibi iki isim de canını ve kanını bu işe koyunca ortaya gerçekten göz yaşartıcı bir tablo çıktı.
Göz yaşartıcı dediysem hiç abartmıyorum. Basın ataşemiz Paris-Match'ından Madame Figaro'suna, Saveur dergisinden Fransa'nın en kıdemli yemek yazarına kadar akla hayale gelebilecek bütün etkili isimleri davet etmiş. Nilgün Hanım'ın aktardığına göre, işin güzeli hiç nazlanan olmamış. ‘‘Neredeyse koşa koşa daveti kabul ettiler’’ diyor. Bu da Türk mutfağının lezzeti kadar bugüne kadar elde ettiği tanıtım başarısının da bir göstergesi.
Yemek Büyükelçiliğin tarihi ve gerçekten muhteşem rezidansında verildi.
35 UZMAN GAZETECİ
Davetli üç Fransız şef -ki her biri Fransa'nın bu alandaki en büyük ödülüyle taltif edilmişti- o akşam bizim yemeklerimizin malzemesinin aynısıyla kendi spesiyalitelerini yaptılar. Bizim aşçılarımız ise lakerda, balık yumurtası, Çerkez tavuğu, zeytinyağlı dolmalar, zeytinyağlı ve yoğurtlu bakla, zeytinyağlı taze fasulye gibi çeşitlerden oluşan bir büfe hazırladı.
Yemek öncesi Büyükelçimiz bir açış konuşması yaptı. O gün için Paris'e gelen Kültür Bakanımız İstemihan Talay, zarif bir teşekkür konuşması ile herkesin gönlünü aldı. (Bu arada bir kültür bakanının böylesi bir mutfak olayı için ülkesinden kalkıp bir günlüğüne Paris'e gelmiş olması Fransız konukları müthiş heyecanlandırdı. Bunu hayranlıkla dile getirdiler.)
Bakanın ardından ben mutfağımızın inceliklerini anlatmaya çalıştım. Hasan Açanal Akdeniz mutfağı içindeki yerimizi anlattı. Nihayet tarihçi Stefanos Yerasimos fırından taze çıkmış kitabı, XV. yüzyıla ilişkin bir Türk mutfağı araştırmasından bazı noktaları aktardı. Herkes konuşmaları pür dikkat dinledi.
Sonra sofraya geçildi ve mezelerin ardından nefis bir hünkarbeğendi ile vişneli ekmek kadayıfı ve kayısı tatlısı sunuldu. Yerim kalmadığı için kestirmeden söyleyeyim: ‘‘Yemek sonrasında Türk mutfağı üzerine daha fazla bilgi isteyenler kitaplığa buyursun, kahveyi orada içelim’’ önerim, sıkılanların gitmesine olanak tanımak ve işin gerçek meraklıları ile başbaşa kalmak içindi. Kitaplıkta bir ara saydım, otuz beş Fransız uzman gazeteci vardı! Sohbet de gece yarısını buldu, hatta geçti bile.
Türk mutfağı bu olayla Paris'te müthiş bir başarı elde etti. Bu Paris'teki ilk tangomuzdu. Umarım sonuncusu olmaz. Türk mutfağı daha çok dış başarıyı ve alkışı hak ediyor. Bu arada klasik bir bitiş cümlesi olacak ama, şimdi tam yeri: Emeği geçen herkese yürekten teşekkürler!